Göğsümün yelkenini şişirecek bir rüzgâr
Suratıma çarpılacak bir kapı bulmalıyım
Dışlanmak nasıl bir şey, öğrenmek için
Ruh halini metale yenik düşen ahşabın
Katliamdan kıl payı kurtulan günün sonunda
Payımdan çoğunu almak muhteşen ayıplardan
Öpen dudaklar ahşap, okşanan metal ise
Sevişmeyi ayıp saymak mümkündür kaptan
Tekne şizofren öyle mi, kayalara yöneliyor
İlk celsede berrat ettiriliyor deniz
Soru metal, yanıt ahşap; asılan bir sokağa
Cadde adını verecek kadar incelikliyiz
Midye çıkarma konusunda usta olsam ne çıkar
İnci bulamadıktan, inci bulamadıktan…
Zıtların birliği çok can yakıcı tanrım!
Gövdem metal, ruhum ise ahşaptan
Ağaç ile dar sözcüğü yer değişmiş, aldanma
Sallanan bedenlere bakınca göreceksin
Yoruldum, uykum geldi, sözlerim kapanıyor
Terzi ahşap, kumaş metal; kırılmış bir iğneyim
Tanrım! Bu orantısızlık beni çok korkutuyor
Şehrin elleri ne büyük, ne kadar küçük başı
Kanın sızdığını gördüm bir çivinin sesinden
Karıştırmak zorundayım metal ile ahşabı
Abdülkadir Budak