Nesrin

-Şimdi ben doğrusu evvelki çocukluklardan
Nâdimim; gönlümü isrâf ü tebâh ettiğimi
Bin merâretle bu gün anlıyorum; bir vicdân
Bana ihsâs ediyor işte bitip gittiğimi
Ben ki bitmez sanıyordum bu hayâtın şevki…

Etme, Nesrin, bana zehretme şu bir dem zevki!

Kız bu son âşıkmın kaç gecedir en coşkun
Bir muhâbbetle alevler saçan âğûşunda

Hep bu şekvâ-yı nedâmetle, mu’azzeb solgun,
İnlemiş sonra -Bunun neşve-i bî-hûşunda
Birtesellî bulurum belki…-hayâliyle bütün
Cism-i bî-tâbım bezletmiş idi:

-Bak her gün,
-Her zamân ben şeninim, hep sana münkâdım ben.
Lâkin artık yetişir: Aşk, o benim menfurum,
O benim zehr-i hayâtım… Bana hep sevmekten
Bahsederler; bunu artık çekemem, ma’zûrum!

Diye hem aşkını ithâm ederek, hem nevmîd
Bir verem hastası halinde müselsel ve medîd
İstikâlarla beraber yine ondan ebedî
Bir şifâ bekleyerek, kaç gecedir pür-nefret
Bir telezzüz, acı bir zevk ile eğlenmişti.
Şimdi artık bu ma’îşette büyük bir zillet,
Bir sefalet görüyor; ağlayabilmek… Heyhât!
Çoktan olmuş ona bî-gâne bu mat’ûn-ı hayât.

Ağlasam, âh azıcık ağlayabilsem, ömrüm
Bütün âlâm ile ekdâr ile geçsin, aramam.
Ağlasam, belki biraz yağsa o rahmet, görürüm
Şu bulutlarla sönen günde açık bir akşam.
Fakat efsûs!…

Evet, efsûs ki bî-çâre, senin
Ebediyyen kalacak böyle mülevves bedenin,
Ebediyyen kalacak böyle mülevves rûhun.

-Ağlamak… Hîç o sa’adet bana kısmet mi olur?
Ben ki bazîçesiyim her emel-i mekrûhun,
Bana ölmek yaraşır, başka sa’adet mi olur?…
Ah ben, ben ki henüz gönce iken solmuş gül
Gibiyim, böyle mülevves, bana ölmek bile züll!

Ta çocuklukta penâh ettiği âğûş-i vefâ
Doymadan germî-i nüşînine bî-çare sabı
Ebediyyen soğuyup, en acı, en rûh-gezâ
Bir ma’îşet onu velyetti… Bu bir hayye gibi

Çocuğun ma’il-i ulviyyet olan tıynetini
Sanki tesmîm ederek, cevher-i sâfıyyctini
Bir kömür haline koymuş, ona artık yaşamak
Bir felaket gibi olmuştu; reh-i âmâli
Bu soğuk terbiyenin karları altında uzak,
Pek uzak, hem bütün âsâr-ı şereften hâlî
Bir beyâbâna açılmakta idi; belki yarın
Bir güzel göz, iki dikkatli nazar, bir dalgın
Vaz’ı giryân-ı garîbâne, kızın bakir ü tam
Ne kadar duygusu kaldıysa tutup mahvedecek;
Sonra bî-çâre kadın -dul, beceriksiz, bed-nâm
Bir çürük meyve kadar hâr u mülevves, bitecek.
İşte Nesrin daha bir gonce-i nev-hande iken
Geçti, makhûr-ı kazâ, hep bu dikenliklerden. .
Şimdi artık yaşamaktan bile nefret duyuyor;
Şimdi artık bütün âmâlini tahlil etsen
Bir yudum zehr olacak; bir acı vahşet duyuyor
En safa bulduğu, en sevdiği alemlerden…
Bir sabah, evde, bütün bir şeb-i takat-şikenin
Ta’b-ı nekbeti altında ezilmiş, gam-gîn,
Otururken, kapıdan örtülü dil-ber bir kız
Korkarak girdi:

-Hanım, ben hamarat bir çocuğum;
Nineciğim öldü, babam yok; bana bir vicdânsız
Para teklif ediyor… Ben size kurban olurum,
Beni reddetmeyiniz, saklayınız… Hizmetten
Hiç yorulmam… Beni tahlîs ediniz zilletten…
Öf hâin!…

Bu teheyyüc, bu temenni, bu sıcak
Yaşlar altında vakûrane yanan vech-i güzîn
Kadının rûhuna bir aks-i teselli saçarak
Gözlerinden iki yaş düştü… O akşam Nesrin,
Yeni bir âşıkı reddeyledi; bir leyi-i huzûr
Çekti mazisine bir sütre-i nisyân, pür-nûr.

Tevfik Fikret

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.