Yola düştü mürit. Sanırsın yeşil ekine yel düştü… O gece âlem-i mânâda efendisini görmüş idi. Hasretlik aradan çıkmış idi. Alnını ter basmış, sanki göğsünün orta yerine bir loğ taşı konmuş idi. Ne ise ki Efendi mütebessim, “Ya ihvan” demişti,”‘ “Akpınar’ın suyu yine öyle büngül büngül akmakta mıdır?”.Derekap el bağlamış, boynunu bükmüş “Beli Sultanım”’ diye usulünce …
Tag: Mustafa Kutlu
Şub 23
İstanbul böyledir
İstanbul böyledir. “Yaşanmaz burada” der, çeker gidersin; üç gün geçmeden özlersin… Huzursuz Bacak- Mustafa Kutlu
Şub 23
Güvercin Avlayan Martı
“Terasta yemlerini yiyen güvercinlerden biri aniden başının üzerinde kurşundan bir gölge hissetti. Çatıya tüneyen martı, şişmanlığından umulmayan bir çeviklikle güvercinin tepesine kurşun gibi inmiş, zavallıyı yerden iki metre yükseklikte vurmuştu. Galiba sivri gagası ile karnını deşmişti. Bir an, ama sadece bir an çıkıp şunu taşla mı olur, kurşunla mı olur vurayım diye geçti kafamdan, o …
Şub 23
Bahar Dalı
Adam elinde bir bahar dalı tutuyordu. Arabaların arasından geçip, kalabalığın arasına karışmıştı. Kalabalık işe, alış-verişe, maça, mitinge gidiyordu. Gökte kuşlar uçuyor, bulutlar yüzüyordu. Güneş ne güzel açıvermişti, bir beyaz zambağın maviler arasından çıkması gibi. Rüzgâr denizi hafifçe okşuyor, birkaç dalga, birkaç köpük kendi aralarında oynaşıyordu. İriyarı bir görevli kalabalık arasında yürüyen adamı seçti, durdurup karşısına …
Şub 23
Beyhude Ömrüm
Pembe-beyaz şeftali çiçekleri, süt köpüğü gibi kabarmış erik, kayısı, vişne, kiraz çiçekleri; sarışın kızılcık çiçekleri yağıyor üstüme, serpiliyor gökten. Aman Allahım, ne güzel, ne güzel. Yağsın durmadan, yağsın ve örtsün üstümü bu çiçek kokuları, nerdeyim ben? Gözlerimde yaş, dilimde dua. Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm. Beyhude Ömrüm / Mustafa Kutlu
Şub 23
Sır
Gecenin bir vaktinde kapı çalındı, gidip açtım.Karşımda efendim duruyordu.Yüzünün nurundan etrafa aydınlık saçılıyordu. İşin ince tarafına bak ki; o gece de bizim yamuk tarlanın suyu vardı. Saat biri çeyrek geçe. Su ateş pahası. Tarlaya pancar ekmişiz. Lüksü aktırdım; bizim küçük oğlan yanımda, omuzda bel, elde kürek vaktinden önce yola düştük.Suyu Hanaltı’ndan kaldırıp tarlaya vuracağız. Pancarın …
Şub 23
Artık bizim soframıza melekler inmiyor!
Sanki kendi kendisine konuşuyor. Neresinden tutmalı, nasıl başarmalı? Yıllardır kesilen, esasen belki de hiç kurulmamış olan; yani Fetanet olmadan, onun ağır gövdesi her şeyi ve her yeri kapsayan varlığı düşünülmeden, bir suyun mecrasında akışı gibi zorlamasız, yapmacıksız ve olması gerektiği gibi olan bir ilişkiyi, bir baba-oğul ilişkisini; işte böyle şeksiz şüphesiz ve gecenin bir vakti …
Şub 23
Tarihe geçmek
Tarihe geçmek önemli bir mesele ise bunun müsbet ya da menfî bir namı olmalıdır. İstanbul’un şehir tarihine cami yapan; çeşme, imaret, mektep, han, yapanlar geçmiş; hayır dua ile anılmışlardır. “Yeni” ve “modern” kelimelerinin sihrine kapılarak tarihî acımadan yokedenler -şimdi, şimdi- hayırla anılmıyor. Gökkafes’i oraya konduranlar da hayırla anılmayacak. Maslak gökdelenler ile vücut buluyor, bu mekânın …
Şub 23
Gül Tutan El
Hazerfen Necmeddin Okyay’ın elinde gül tutan bir resmi vardır. Gülden ve değirmi beyaz sakallı mütebessim yüzünden nurlar saçılan bir fotoğraf. İlk nerede gördüm hatırlamıyorum. Ve ilk kez Necmeddin Okyay’ın bir fotoğrafını görüyordum [o sırada hakkında fazla bir şey de bilmiyordum]; dedim ki, işte aradığın yüz, işte aradığın el, işte gül. Artık ne yazacaksan yaz.Yazamadık, o …