Oğlumu Çok Özlüyorum

“Oğlumu -dedi-
Gördüm geliyorum.”
Oturdu derin bir nefes aldı
Sigarasından.
“Oğlumu -dedi-
Çok özlüyorum.”

Acısı anlamsız bir ayıbın
Baskı duvarlarına
Sığacak gibi değildi.
Eğildi uzun uzun
Eğildi gözlerime
-Soğuk sularda susuz
Bir çift dudak gibi-
Kirpikleri gözlerime değdi.

“Oğlumu -dedi- görseydin
Sana çok benzerdi.”
Oturduğu yeri incitmiş gibi
Doğruldu usulcacık
“Üç yıl oldu -dedi-
Pencerenin önünde
Kitap mı okuyordu, türkü mü
Yoksa bir kitabı türkü gibi mi…
Camlarda canhıraş bir ölüm ıslığı…
O kuğu boynundan kanlı kurşunu
Çıkarmaya gerek kalmadı
Ölü parmaklarındansa, yumulu
Öyle zor çıkardık ki
Kitabını…”

Dalgın ve yitik yürüdü
Döndü son kez
“Oğlumu -dedi-
Çok özlüyorum…”

Şükrü Erbaş
1981
-Küçük Acılar-

Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası

charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
      lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
           yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz

al işte sana böyle yüze böyle güz
       demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
iğne iplik elimde bıyık dikerim size
             yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz

Sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
sakalınız uzamış inmiş ta belinize
at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
              yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz

yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
sizde güneş bulunur mu biraz/kaktüs alıcam
saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
çabuk olun lütfen dikenleri solucak
          yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz

yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız mı
olmak ya da olmamak bütün sorun bu
           yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister misiniz

Arkadaş Z. Özger

Düğün Deyişi

Adaya geldiğimiz
kış gününü
anımsıyor musun?
Bize doğru kaldırıyordu
soğuk kadehini deniz.
Usul sesler çıkarıyordu
duvarların üzerinde sarmaşık
karanlık yapraklarını
adımlarımıza dökerek.
Sen de küçük bir yapraktın
yüreğimin üstünde titreyen.
Yaşamın rüzgârı önüne katıp
getirmiş koymuştu seni yüreğime.
Başlangıçta görmedim seni:
bilemedim eşlik ettiğini bana,
vakti saati gelince
oydu göğsümü köklerin,
birleştiler kanımın ağında,
benim ağzımla konuştular,
benimle çiçeklendiler.
Kuşku götürmez varlığın
görülmez yaprak oldu ya da dal
ve yüreğim aniden
meyvelerle,
seslerle doldu.
Evime yerleştin, karanlıktı
ama seni bekliyordu evim,
geldin ve lambaları yaktın.

Pablo Neruda
Çeviren: Erdoğan Alkan

Sigara Yaktıracak Bir Hikaye

Şahin marka araç ile son ses aynı sokaktan iki kez geçen gence dayının biri “taşındı onlar” dedi. Çocuk arabayı sağa çekti müziği kıstı. Arabaya yaslanıp sigara yaktı. Apartmana baktı. Terasta kuşçu vardı. Güvercinler havalandı. Sigarası bitti, müzik kısık sesle devam etti.

Halil Yörükoğlu

Benzeş

Ölü bir böcek nasıl
hapsolduğu kehribar içinde

Gülten Akın

Bellek İle Ölüm

KISA ŞİİR / on beş

Durur bellek çizmez olur
bu bir tehdit midir hayatımıza
anımsamak o daha mı bü- yüktür yoksa?

BELLEK İLE ÖLÜM

Bellek durduğunda unutuş tırmalar kapıları
aynı sözler tekrar yine tekrar
kapandır, kısılıp dönülür
beynin içinde

ağız söylüyormuş bunu bilmiyordum
“hayır” diyormuşum durmadan
olumsuzlanan o dar alandan
çıkıp kurtulmak istiyor-muşum

denetle, çöz, boya, sıraya diz
senden mi geçmişti, salınır hayata
sözcükler, yalan özgürlüğümüz, sahte tansık
dökülür foya
kafamızın içindeki
yumruk kadar nesne sendelediğinde

yaş dondurur usul usul, hüzün dirhem atar
duyarlı teraziye
kin hırpalar öfke yerinden uğratır
sarsılır eski makina

söyleyen kim aynı sözleri bir daha bir daha
ben mi ben değilim o başka
ama yakınlar duyarlar
yoklar ölüm bizden önce

Gülten Akın

Barok

Her mültecinin içinde bir gül ağacı boylanır
Sıcağa susuzluğa dayanıklı
Ülkesizlik tüm ülkeler sayısınca genişliktir
Sınırsızlığa sonsuzluğa dayanıklı

Özlem değil hayır üzünç değil
Özleme üzünce karşı koymaydı
Ansızın ve nedensiz fırlatılıp atılmış da
Yasasız tüzesiz suçsuzluğa dayanıklı

Barok bedenine düşleri ve kuşları
Aynı incelikle yerleştirebilir
Vivaldi bir uçta Borges öteki
Çılgın kalabalığa sinsi yalnızlığa dayanıklı

Her mültecinin içinde bir gül ağacı boylanır

Gülten Akın

Kum

KISA ŞİİR / iki

Hızlı öpüşlerle lekelenir ten
uzun kalır usul öpüşlerin anıları

KUM

Bana yaşadığı kentin kumunu gönderen
bir sevgilim vardı
bense merak ederdim hep oranın rüzgarını
uslu mu deli mi sürekli mi
apansız mı çıkar gökte savurur
yerden aldığını

Paylaştığımız kentler oldu sonra
rüzgar usta ben acemi
esti geçti bir hışımla geçti
kum doldurdu gözlerimi

Gülten Akın

Leyla

“sen Leyla değilsin” dedi Mecnun
                               kavuştuğu andı
çıldırmış sanıldı

Gülten Akın

Sözleri Kuş Kadınlar

“Bunlar güvercin” dedim, “gövdesinin inceliğinden..”
“kumru olsa..” dedim, ona baktım
baktım beni dinlemiyor
güvercinler uçtu, sustum

Gülten Akın