Eylül

Sahillerinde gemiler beklenen uzak şehirler bilirim
O şehirler ki takvim hep eylülde durur
Uzak şehirler uzak hatıralar gibidir
İçimde yaşar içimde ölür
O şehirler ki takvim hep eylülde durur

Ayhan Hünalp

Cahit Zarifoğlu Şiirleri Bercestem

açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye
dayar alnını

*

Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum

*

Eyvah hüzün bu
Eyvah hüzün yine

*

Şunu da yaz bedeli olsun 
Sabırla titreyerek öyle yalın 
Ve kimsesiz olmadan oturacağız 
Kıyısında ayrılığın 

*
Bir miktar da elbette ağlamak istersin
Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir
Haydi toprağa çök de ağla
Ve bre
Başının üstüne uykular çağıran adam
*

Cennetse sevdan çık dışarı
*
Üzgün melal içre ve âşık 
Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim 
*
Ve elbet
Gözlerin sularımdan çekilince
ürkek bir ceylanla anlaşırım
yüzünün çok yakını olan bir limana
dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine
bahçeni tutan tavşanlara sığınırım
*
Anlıyorum kaçmaya zaman yok
Şafak birden doğrulacak
*
bir adam bir kadın var içimde iyice anladım 
bana bunu sessizce anlatıyorlardı 
*
öyle bir gittin ki benimle 
*

Yedi adam biri bir gün
bir aşk bir gün
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından
*
Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
Birden
Nasıl yalnız olduğumuzu anladım
Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan
*

koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından 
sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından 
*
sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle.Yalnızlıkla ben kaldım 
sevindiniz işte alın kurtulun. Aha size son atım 
*
Dönüyor burgaç,
Dünya üstten, yanlardan daralıyor.
Ovalardan,
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,
Karşısında olacaksın kaçtıklarının.

Dua et,
O gün henüz mahşer olmasın…
*
sen olabilirsin çaresi 
su içinde 
susuzluk hissinden ölen kimselerin 
*
*
O sabah bulutlar var yapma çiçekler gibi 
Görüş uzaklığı onbinlerce metre 
Elim dokunuyor her görüntünün tenine kalbine 
Bu bir köşk bu da eli çıralı adam 
Betonda bir gülümseme 
Şair bir kelime daha uzatıyor 
Saplanmıyor yine şaşkınım
*
Yaşamak bir sokak lambası gibi
Bir gece evden atılmış bir çocuk sanki
Tek bir damla tek bir ses gibi
Aklıma düşüyor
*

Aşkımla boyun boyuna bir ejdarhayım 
Şehirde sen benim en çok sakladığım 
İçine girip korktuğum 
Çamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım 
Sen benim durup durup saplandığım 
Mutlu an biraz uzun olmasın 
Yoksulluk gibi gideceğim bir yer var 
Efkarın aşılmaz yalnızlığın kaçınılmaz olduğu 
*
Ey zarif sen de ata yoluna meylettin
Korkarım binbir belaya dayanmaz sıkletin
*
Soruyoruz kiraz dudaklı kızlar durdurup kır hayvanlarını 
Hangisi sahte bu geçen dakikalardan 
Hangisi hak
*
Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla. 
*
Ya bu kez ölenleri görmeliysek 
*
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
*
bir acı mı ne gerek
öyle uykum var ki
öyle istiyorum ki
*
durup gelmeyince
iğne üzerinde yüzün gelip
kuşatmıştı beni
ama düşündükçe korkmak
yüzünle geldiğini
ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim
*
Sen hâlâ dizüstü 
Bunca anıyı besleyerek 
Sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle 
Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla 
Görür gibi olarak açıp baktığımı 
Bense şöyle diyorum: 
Buradan bir acı kanamış boyuna 

Kuşlar hazır 
Öncü havalanmak üzre 
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar 
*
Aklımdan çıkmıyorsun dedim 
Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya 
*
Evet hatırladım
Küçük basit şeyler 
Yetiyor kederlenmeye
Ya mutluluğa 
*
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
*
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
*
*

Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum 
*
Erkenden aşındırır aşkını
*

Ve oturdu mu bir masaya
Hakkını verir çay içmenin
*
Eski şairliklerim gitti gözümden
Gayridir başka bir hal kuşanıyorum
*
De Zarif inle. Ta ki huzra vardın
Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın 
*
Boynuma bir ip at
Kölen diye yollarda gezdir beni
*
Çıkıp geliyorsun
Kor gibisin, bir kar gibisin
Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın
Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
‘Yaşamak’ bir perde gibi kalkıyor aramızdan
*
Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını
*
Boğaziçi bir akımdır
Bir akan sudur
Nice dergahlar
Yeni doğan çocukların
Yamaçlarda mezarlıklar
Sever gibi bazıları
Açık havada gömülmeyi
*
          banka dükkânlarıyla doludur
*
O tek kuşun yalnızca süzülüşü
Ani bir haber gibi salt bir kez ötüşünü
Dinliyor kumu balçıklı toprağı
Ağacı kayayı ve kuşu
*
Uyku beladır göç içinizedir
Sabır ve zaman içinizdedir
Kadın ve çocuk içiçedir
*
‘Biz artık gitmeliyiz dağımıza anneciğim
Yorgun geldim savaşmadım ama
Bir ceset gibi ayaklarının dibindeyim’
*

korkularımız intihar dönemlerinde
kötü bir alışkanlık peyda olmuştur
*
Kolye gibi taşıyorum boynumda 
Varlığını onun 
Bir ceylan tutuyor ağzında 
Kuşlara takılıp gidiyor aklım 
Hergün kaçıyorum 
Yoksa gülüşün 
*
Koşup takıldığım çitlere bak
*
Kardeşim dedim
Acılarıma da kardeş olur musun
*
İşte
Bu çok yakıştı
Yanakları boyar elmalı şeker ve şoklarıyla
Bu son acı
*
İnsan
Yayını kurmuş telaşsız şaşmaz avcın
*
İki yol ağzında 
İşte bakın
İçimizden biri daha
Elinde dünyadan bir çıkın
*
Allahım 
Yol boyunca 
Düşerim sonra
*
Allahım 
Niçin halkettinse beni 
Kalbime söyle iyice 
Engellerden arınsın yolum
*
Allahım 
Yol boyunca 
Tarih boyunca 
Başıboş bırakma bizi 
*

Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
*
Ayrılık vardı hep
*
Görevi bu olarak 
Yalnızlığımızı sesizce ortaya koyalım 
Erkeçe sesiz ve erkekçe 
Kiminki sahipse ölümü o karşılasın 
Ağırlasın
*
Aşka ne zaman veda 
Demiş ki bu topraklar 
*
Ve şimdi 
anlat bana ey can tatlısı kız ki 
Çünkü ben ödevliyim yinelemeye 
Eskiçağ ozanlarının ağız toplantısını 
Anlat bana gönüllerindeki bağ bozumunu 
Hep şarkı sancıyan dizelerini 
Kocamış dumanı ve is yüklü tavan direklerinin 
Arasından destanlara sarkan yılanı 
Kapıdaki baharı yaprak selini sarı kanaryayı 
Ölümsüzlüğünün kar yığını – granit yığınını – su yığınını 
Anlat durmadan
*
Babanın yüreği ordu yüreği 
/ Zırhını kırdı / 
Narası göğe vurdu 
Daha gür bir ses duyuldu 
Belki bir melek gülümsedi 
Çünkü sıyrıldı gergefi dizinden 
Belki ayağının dibine vuran sesten
*
Dilediğim en güzel hayat 
Çöplerin içinde rüya aradım 
Düştümse eğer sana bakarken düştüm 
*
Şimdi yoksun üstelik uzaktasın
            ellerin yapayalnız biliyorum
gözlerin dalıyor yine
            hep benim için olmalı
*

İlle gerek mi özlediğimi söylemek
ya da sevdiğimi seni 
*
Evlerle aramız açılıyor 
Çünkü savaşlardan biridir evlerimizden kaçanlar 
*
dışımda açıkça bir tazı koşuyor 
ölümlerde yorulup 
bir güle kapanan 
*
sık sık anne tekrarı 
ve kalbinde allah yazan çocuk 
kızlar hızlanan gelinler 
erkeklerde insan uğultuları 
çocuklar ki mutlaka kutupta bırakılan 
ve dönülen bayrak 
*
yağmur alınlara doğruldu 
secdeye durdu süslendi ölümle sözleşen 
ateşli hastalar gibi 
*
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan 
Geçerdi babam 
Başında yağmur halkaları
*

*
-Bismillah, elif lâm-

Aşkım bir hüzün bulutuna dönüşüp 
Çöker dağının üstüne 
Havf ve reca makamında 
Dilimde

-İnna lillalıi ve inna ileyhi raciun-
Güzel hayatlar ve ölümler için.
*
Şiirlerin seni ele verir şehriyâr
*

-Şimdi üzgünüz arkadaş-
*
raskolnikof
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.
*
sırtına çevrilmiş hamalın
yorgun kalkışı
*
ama bir şarkıda geçer adımız
*
İnsanlık bizde kalsın fakat Allah 
Onları sorguya çekecek 
*
Derken 
Oğlunu gömen bir baba gördüm 
Açılıp duruyor gibi kafatası 
Elleri gidip kapanıyordu başına 
*
Üzülmüyorum korkmuyorum ağlamıyorum
Sadece
“Melenkoliniz uğradı” diyor pansiyoncu kadın
“Haber vereyim dedim yoktunuz dünden beri bekliyor odanızda”
*
Bir incelik gösterin
İncinmesin yüreğim
*
Değil mi ki kavuşmalarımız topal
Ayrılıklarımız koşar adım
*
Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi
Ev meslek iş para geçim diyerek
Düşünün şimdi bir de
Şehirlerde kasaba ve köylerde
Başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu
*

Artık aşk insan kalbine sığmıyor
*
Aşka değdikçe gövdesi
Nar çiçeği gibi patlasın
Şerha şerha yarılsın
*
ihtiyar kızlar kocamış oğlanlar
*
– Gecelerimi ağırlıyamaz oldum
*
Hayret ve varolma tıkandı
Hayret ve haya tıkandı
Hayret ve hayret ve hayret
İlk kez geriye dönmek gerekiyor

*

Dünya, ölünün başucunda açık kalmış radyo.

*

Tanıyınca bir hoş oldu yaşamak!

Cahit Zarifoğlu

Aşkın Doğduğu Mevsime Düşülen Notlar

I-

hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı
garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı
-fuzûlî-

zamana savrulmuş sevdanın arzusuyla
bilirim eski yaralarda kanar anılar değdiğinde
gökyüzünde ne kadar uzak yıldız varsa
o kadar aşk tutuşup yanmıştır ellerimizde

gözlerimiz o kadar vuslat olmuştur ki
uzak ülkeler gibi bakılır şimdi aşka
lakin söylenmez bir aşkı yıkan nedir
yine aşkın kendinden başka
hicran neyin sebebidir

bizi böyle takatsiz kılan zamanın elleridir
ve hiçbir aşk kafiye düşmez zamansız ayrılığa

-II-

ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle
derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var
-fuzûlî-

ne kadar tutunsam olmuyor ne kadar sussam eksiğim
yine kopup gidiyorum kendimden geceye
uzanıp uyusam diyorum yalnızlık döşeğine
bir feryat ile düşüyor karabasan düşlerim

bu kalabalıklar bir gün beni boğacak
kollarımdan tutup çekecekler boşluğa
korkarım kalbim eksilerek bir acıya sığacak
ey aşk şehrinin sahibi hicran söyle
bu yaşamak hangi uçurum özlemiyle son bulacak

nedensiz bir yürümek telaşımı ayaklarımda gece
bu koyu karanlığın pasını hangi beklemek silecek

-III-

dâr-ı dünya deli gönlüm gibi virân olsa
ne cihân olsa, ne cân olsa, ne hicrân olsa
-taşlıcalı yahya-

kavlime sadığım hiçbir dikene kanamadım
hiçbir acıya savrulmadım senin acından başka
ne gülüşüm eski gülüş şimdi ne düşüm yürüdü aşka
dilimden düşmeyen arzu ile adını andım

ama hayır yüreğim yetmiyor buna dayanmaya
şiir okumaktan kuruyan dudaklarımda susuyor artık
gecemizi çığlıklarıyla çoğaltan martılarda
susuyor bütün dünya tren sesleri ve sevda
susuyor her şey sözleri yok sayarak

her şeyimi aldın her şey yitirildi bari susmayı bırak
bana yalnız o kalsın bu susuz yangında

-IV-

zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini
anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan
-ziya paşa-

herkes bir şaşkınlıkla bakıyor yüzüme
anlaşılmıyor gözlerimden içimdeki fırtına
Allah’ım bana aşktan daha büyük acı verme
benim acımdan daha büyüğünü başkasına

çünkü yeryüzünden daha büyük bir dünya
yalnız kendini yok ederek silinir sıkılmaktan
eksilmek bazen en iyisidir ya
bu dinginlik hasreti çoğaltır durur
büyütüp durur geceyi kendinden sakınmaktan

baktığım her yerde gökyüzü bir yalnızlık olur
boşalır yağmuruyla yeryüzüne sürgün edilip susmaktan

-V-

ne beyân-ı hâle cür’et ne figaana takatim var
ne recâ-yı vasla gayret ne firaaka kudretim var
-enderunlu vâsıf-

zaman diyorum hep zaman akıp gidiyor ya
bizde bu zamanın nehrinde birer yaprağız
ölüm denizine sürüklenerek varmaya
onda kendimizi bulmaya ve yok olmaya hazırız

peki ya sevdamız neden eksiltir bizi
yahut eksilen biz miyiz ki çığlığımız çoğalır
peki ya sen ey hasret şehrimin mimarı aşk
bir acının yanına bunca benzer acı gelir mi
bunca hüzünlü gece daha başka neyi sağaltır

ve sen ey şehrimde büyümüş nar çiçeği
sen çıksan senden sana daha ne kalır

-VI-

şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan
beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
-yavuz sultan selim-

isyan etmiyorum mutluyum bunları yaşamaktan
yalandan uzak bir sözle başkasına söylenmeyen
tek yüzüyle sevgiye sadık bir aşkta kalmaktan
mutluyum diyorum yalandan kaçarak yeniden

ama bu hiçbir şeye kar etmiyor biliyorum
şarkılar düşüyor dilime sana söylenmemiş şarkılar
aşk sokağa çıkıyor geziniyor bütün istanbulu sesiyle
bu şarkıları dinlemelisin sesimden dinlemiş kadar
şarkılar düşüyor dilime başladığı yerde biter

“bir tek dileğim var
mutlu ol yeter”

Adem Erdoğan

Zehira

-I-

hızla akan bir ırmak gibi
aktı ömrümüz yalnızlık denizine
sözler azaldı, sesler azaldı, yıldızlar
azaldı
bir sen azalmadın Zehira

içimde bir kuşku gibi büyüyen gözlerin
büyüdü, büyüdü, büyüdü
bir volkan gibi patlayarak yüreğimde
düşüncemin mihrabı oldular
gecenin bütün ışıkları sustu
bütün sesler eksildiler ömrümden de
bir sen eksilmedin Zehira

kör bir gecenin içinde büyüttüm ellerimi
bundandır bunca üşümesi sözcüklerin
bundandır bütün rüzgarlarda sağır
bütün yağmurlarda eksilmesi gecenin
zamanda bir yağmur gibi vurdu yüzüme gerçeği
aynalarda kaybettim tüm kusursuzluğu
bir sen kaybolmadın Zehira

yollar yürüdükçe incelir
zaman eksildikçe sızar kabuğundan
birde acı ve bir uçtan bir uca vardığımız muamma
ve sanki gözlerimizde büyüyen bu dünya
bizsizde dönecekmiş gibi korkuyla düşü-nü-p
kapılır dururuz ya yarının boşluğuna
ben bütün harfleri susturdum işte
kelimeleri düğümledim yalnızlığa böylece
bir seni susturamadım içimde Zehira

-II-

aşk, bir ayrılıktan geriye yalnız kendini bırakır
aşk, kendini bırakır yalnızca bir uçurum yankısı gibi
dönüp yine kendini bulacağı yalnızlıkta
aşk, bir yalnızlık bırakır yalnızca
yalnızca bir aşk bırakır yalnızlığı
aşk, yalnızca

bu mevsimde böyledir ya
kıştan yaza dönerken Zehira
bir yanımız yağmur artığı keder
bir yanımız güneş yanığı umut
dönüp durduğumuz bu semanın altında
sesler yankılanıyor Zehira
‘beni unut, beni unut, beni
unut’

unutmak diyorum
benzetmeye çalışarak bir nesneye
unutmak diyorum
bir bıçağın keskin tarafı gibi
dokundukça kanıyorum
daha çok unutmak için seni Zehira
ne kadar kanım dökülecek
bilmiyorum

-III-

anılar unutmanın celladıdır Zehira
ne çok büyüttük kelimeleri hatırla
ve ne çok susturduk geceleri
yürüdüğümüz yollar geliyor aklıma
çocuk gülüşünle yeşeren ilkbaharım
sana çocukluğumu anlattığım
bodrum yazını hatırla
çünkü ben hiç unutmadım

anılar Zehira anılar
yani şiir okumaktan kuruyan dudaklarım
yani izlediğimiz filmler
yani o filmlerde hayatımızı arayışımız
yani ellerin Zehira, ellerin
dokundukça büyüdüğüm
büyülendiğim ellerin

-IV-

şimdi soğuk geceler büyütüyorum koynumda
daha az gülüyorum daha çok susarak
aşk eksilmez bir yaradır kalbimde Zehira
büyüyen bir yaradır ki aşk
ben yalnızca aşkta küçülüyorum

-V-

hızla akan bir ırmak gibi
aktı ömrümüz yalnızlık denizine
sözler azaldı, sesler azaldı, yıldızlar
azaldı
bir sen azalmadın Zehira

olsan da, olmasan da…

Adem Erdoğan

Kırmızı kurdele sevinci

Merhaba Ahmet Koyutürk Bey,

Öncelikle, Güvercin Gerdanlığı blog sayfanızla Türk ve Dünya Edebiyatına yaptığınız katkıdan dolayı bir edebiyatsever olarak size teşekkür ederim. ….com’da bile olmayan binlerce şiirle, harika bir derleme/antoloji hazırlamışsınız.

Şahsen Güvercin Gerdanlığı blog sayfanızdan ciddi anlamda istifade ettim… Blog sayfanızın %90’ını okudum. Verdiğiniz emeği umarım tüm edebiyatseverler görür.

Güvercin Gerdanlığı blog sayfanızı incelemekten büyük keyif aldığımı da mailime eklemem gerek. Birbirinden iyi ve yetkin edebi eserlerin seçkisine internette her zaman rastlamak mümkün olmuyor. Sizin ifadenizle “Berceste”ler, iyi şairlerin iyi şiirleri, divan edebiyatının nadide örnekleri, hikayeleri ile birlikte aktarılan türküler, anılarıyla yazılmış şiirleri bir araya toplamak ancak büyük bir özveri gerektirir. Bu açıdan “Berceste” çıtasını yükselttiğiniz aşikardır. Siz tevazu gösteriyorsunuz ancak Güvercin Gerdanlığı’nda yer alan eserlerin ciddi bir bölümünün, internette sizin blog sayfanızın dışında kaydını göremiyorum.

Bir edebiyatsever olarak tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Viran kalası hanede evlâd-ü ‘iyâl var

Gazeller

1
Yâri bil, ağyarı bil, aklın başında yâr iken
Fevt-i fırsat eyleme, fırsat yedinde vâr iken

Evvelâ Hak bâdehû devlet rizâsın hoş gözet
İltifât-ı hazreti Sultan Mecid derkâr iken

Âleme cûd-ü sehânı kimdir inkâr eyleyen
Gül gibi pertev salan hüsnünde şems izhâr iken

Gayre göstermek ne hacet de£ter-i a’mâlimi
Sen mürüvvet mâdeni sancakta defterdâr iken

Böyle dermân etmemek lâyık değildir şanına
Dergehinde Dertli-i bîçâreniz bîmâr iken

2
İkbâle zevâl erse ne var, sende kemâl var
Mağrûr-ı kemâl olma ki ardınca zevâl var

Heribir kişinin tâli’i devlette bir olmaz
Bir lokması yoktur ki yesin bunca ricâl var

Ahvâl-i perişanımı sormazsın efendim
Vallahi beyim boynuna bu işde vebal var

Bir başıma kalsam şehe, sultâna kul olmam
Viran kalası hanede evlâd-ü ‘iyâl var

Dûr olmayı ister mi kişi öz vatanından
Ey Dertli-i bîçâre bu esrarda ne hâl var

3
Getir sâkî mey-i engûru el tutmaz, ayak tutmaz
Anı zâhid yasak ettiyse aşk ehli yasak tutmaz

Çıkup kürsîye vâ’iz tahtalar dövme, guluv etme
Harâbât ehli zira pendine asla kulak tutmaz

Ne denlû ettim ıtlak der isen kâzibsin ey sofi
Bu nefs-i pîrezen’den hiç gönül geçmez, talak tutmaz

İlişmen Dertli-i bîçâreye derdiyle haşrolsun
Anı dünyâ-vü uıhrâ uğrular çalmaz, ulak tutmaz

4
Ok gibi hûblar beni yaydan yabana attılar
Bilmediler kadrimi ehven bahâya sattılar

ld-i vuslatta güzeller bûse ıkrâr ettiler
Vermediler hâsılı bu gönlümü aldattılar

Biri Şîrîn, biri Leylâ bu iki pâkızeler
Kâhkrn’le Mecnım’u dağdan, dağa atlattılar

Ol kara gözlü güzeli bulmağa iz kestiler
Kelb rakib ol şûhu da tavşan gibi kanlattılar

Gördüler Ferhâd-ü Kays efsâne-i aşkım benim
Ben gelince adları zîr-i zemine battılar

Hâniyâ vasf ettiğin dilber senin Salih deyu
Dün gece ol dilberi bir badeye oynattılar

Gördüm ol hûrı-sıfat ülfet eder ağyar ile
Hasedinden Dertli’yi toplar gibi patlattılar

5
Kande görsem nâzenîn gec gec nigâh eyler bana
Taht-ı zülfe gizleyip vechin siyâh eyler bana

Bûseler ikrar eder, durmaz sözünde, tiz döner
Mevlivî’dir sevdiğim hergün külah eyler bana

Zülfü leylimdir, Cemâl-i pâki yârin güdüzüm
Bir yüzün şems eyleyip bîrin de mâh eyler bana

Halk-ı âlem âşkla rüsvâlığım seyretseler
Kâfi olsa hâlimi gördükte âh eyler bana

Mülk-i dilde hükmeder sultânıdır ben Dertli’nin
Her ne cevretse vefâdır, pâdişâh eyler bana

Âşık Dertli
Kaynak: ismailhakkialtuntas

Cemal Süreya Şiirleri Bercestem

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

*
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.

*
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
*
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni…

*
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
*
Gülün tam ortasında ağlıyorum
*
adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
kadın güzel
güzel anılar gibi güzel

*
Evet, gün geliyor bıkıyorum senden 
Ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey bu, 
*
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim 

*
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni 
İçeri girmeni 
Senin elinin değmesini 
Gözünün dokunmasını 
*
Bak bende yalan yok vallahi billahi 
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur 

*
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu 
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu 
Uzanmış seni usulca öpmüştüm 
*
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

*
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…
*
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

*
Ama kadınlar, Tanrım,
Gelecek sefer
Dünyaya
Kadın olarak gelirsem,
Eşcinsel olurum.
*
Iki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

*
Bakarsın dün en güvendiğin kişi 
Karşı tarafın şahidi olmuş 
Işte acıdır bu da 
Ölümden de korkusundan da 
*
İçkievinden çıkınca
Camdan
demin oturduğum yere
baktım.

*
Biraz daha mı benziyor
*
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,

*
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.
*
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.

*
Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
*
Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil

*
Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği
*
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu

*
Biz kırıldık daha da kırılırız
*
Her şey biliyor her şey
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrediğimi?

*
Şanssızım diyemem ben kendi payıma
Oluyor böyle şeyler ara sıra
Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim
Bütün çocuklar anlar da 
*
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın 
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan 
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın 
Kardeşim olan gözlerini unutamadım 
Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını 

*
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
*
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa 
Dörtnala sevişmek lazım

*
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu 
*
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni

*
Çocuktur. Babasınınkine benzer annesinin yüzü
Çünkü mutlu İstanbul kadını alır erkeğinin yüzünü
Çünkü daha dün dört tarafından çekiştirilmiş utancınla
Şiirime güvenli bir barınak aramıştın
*
Kimsenin ölümü,
Çinli şair Li Po‘nun ki kadar güzel olamaz.

*
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü? 
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
*
Yıkıyor milletin ortasına 
Tutku yükünü. 

*
Şapkamla beraber oturuyordum,
Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı şehirde
Aklımda yalan yere fiiller
Yapayalnız, ben bana oturuyordum;
Bir köpek geldi, hayatıma girdi
*
Baktım bir şarkı almış gidiyor dudaklarımı
Gölgemi gördüm de yerde, seni hatırladım
Belinin ortası budur diyerek

*
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
*
gün gelir anılar da değiştirir sözcükleri
dinle babanın eski bir resmi söylüyor
– gün gelir anılar da değiştirir sözcüklerini

*
Sevgili arkadaşım
Şimdi ben burdayım ya
Olmayabilirim az sonra
Her şeyi yüzüstü bırakabilirim
*
Aşklar var unutulmamak için,
Boğulmak için ilk sevgili.

*
iki şey:aşk ve şiir
mutsuzlukla beslenir biri
biri ona dönüşür
ikisi de
düzeltilmez
gelişir
*
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

*
Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.
*
Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar.

*
Tuhaf şey bir günde değişiyor kişi.
Senden öncesi öyle uzak ki anıları bile değişiyor sanki
Geldin masaya oturdun ve hayatımı böldün bir milat gibi
*
Tek bir çicek anlayamayacak
Şu zambakgillerin akıl almaz işlerini

*
Kadın kendini gösterdi usulcana
Çekingenlikle koşulu beyaz usulcana
Gittiler gözleri aşka yaşamaya yangın
Gidip gelenler oldu gitti geldiler.
*
Sen kadınsın ya büsbütün soyunuyorsun
Sana vergi, atılacak her şeyi kolayca çıkarıp atmak

*
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
*
Ben boynumdaki ipe bir düğüm daha atıyordum
Seni artık hiç sevmediğim halde

*
Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem
Seninki gül oluyor aralarında
*
Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum.
Güzin utanmak istiyor; ama nerede?

*
İnsan iki kişiyi sevebilir mi
*
Onunla aşkımız, o diyorum ona,
Bir kez söylenmiş ve istense de
Bir daha geri alınamaz
Kırıcı sözler gibiydi

*
Kısacası o yıllarda ben
Hayatım karışık çantam gibi
İki kişiyi birden severdim
*
Az şey değil seninle olmak düşünüyorum da
İçimde bir sevinç dallanıyor kaç kişi
Bir geyik kendini çiziyor karanlığa sonra kayboluyor
Karanlık maranlık ama iyi seçiliyor
Yorgan toplanmış bacakların seçiliyor

*
Yanıbaşımızda
Bir su akardı eli serçeli,
Sepetler tıklım tıklım havlu, bez;
Öpüşlerle yeniden çizerdim seni.
*
Herkes az buçuk sarhoş
Herkes bir şeyler söylüyor

Ama yalnız ikimizin sözcükleri
*
Aşktın sen, kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
*
Birbirinizi kucaklarken neye yarar
Kucaklamıyorsak eski, yeni sevgilileri
Diyorum çoğunca evli kadınlar
Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar

*
Ne demiş uçurumda açan çiçek
Yurdumsun ey uçurum 
*
Manzaraysa ayrılığa sıfır! İşte her şey hazır.
Acılarımla iki lafın belini kırdık.
Yokluğunda bir kuş sütü eksik.

İçinden Vapur Geçen Şiirler


hoşçakal vapur.

Halim Yazıcı

Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm

Cemal Süreya

Karaköy’den kalkan vapurlar bilir
Yıllardır nasıl yangın Galata Kulesi
Kız Kulesi’ne

Ali Asker Barut

Rıhtımda kimsesiz, yapayalnız, bu yaz sabahı
Bakıyorum kumsalın kıyısından, bakıyorum
Belirsizliğe,
Bakıyorum ve küçük, siyah parlak bir vapurun
Yaklaştığını görmekten mutluluk duyuyorum.

Fernando Pessoa

Limanlar türlü türlü vapurlarla dopdolu!
Küçük büyük, renk renk, değişik nöbet çizelgeleriyle,
Her biri değişik bir denizcilik şirketine bağlı!
Limandaki her vapur o kadar kendisi ki palamarla bağlı olduğu yerde!
Öylesine hoşlar ki o dingin duruşlarıyla limanın telaşlı trafiğinde,

Fernando Pessoa

Dokunuyor bana bu yoksul vapurun böyle doğal ve kendi halinde gidişi.
Bilmem neden, titizlenen bir havası var,
Görevini yerine getiren dürüst bir insan gibi.
İşte uzaklaşıyor bulunduğum rıhtımdan.

Fernando Pessoa

Kızlar vardır kıvırcık salata gibi
Ağızları burunları kıvır kıvır
Bacak bacak üstüne vapurlarda
Rüzgâr eser oraları buraları görünür
Baktıkça fık fık eder adamın içi

Oktay Rifat

Vapur iskelesinde buluştuğumuz bir akşam
O akşam, erkenden ayrıldık ve sonra
Hâlâ hafızamızda devam ediyordu
Unutulmuş hayatı maviliklerin
Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin,
Ve gitmeden önce
Saçlarını tarayışın hâlâ aynada…

Necati Cumalı

Denizin ortasında
Uykusu kaçmış bir gemi 
Bütün ışıklarını açıyor 
Uzaktan çapkın çapkın 
Göz kırpıyor deniz feneri 
Ay doğuyor, sandallar toplanıyor bir araya 

Ali Asker Barut

Kaçın kurası Üsküdar vapuru
Saat başı görücü gönderiyor
Güvertesinden bir kuşu
Onunsa derdi başka bambaşka
Her şairle ayrı
Adı çıktığından beri

Ali Asker Barut

Saat onda kalkacak vapur
biliyorum biliyorum
işte bavulum, yüreğim işte şurada
biletimi istiyorlar, uzatıyorum
güverteye çıkıyorum, hiç yoktan bir deniz daha
-saat onda mı kalkacakmış vapur
-gecikebilirmiş biraz, öyle diyorlar
desinler, desinler
hey kaptan! bana baksana
ben çoktan varmışım varacağım yere
bir edip daha bekliyor beni eski bir otelin kapısında.

Edip Cansever

İlk aşkımdı, nasıldı dersen, ilk fasıldı, asıldı,
bu şiirin başındaki süt gibiydi, bırakması.
Onu bırak dedin ya. Ah ne zordu. Bir vapur iskelesinde,
turnikenin öbür yanında.
Gözümü açtığımda elektroşok veriyorlardı eksiğimin
yerine.

Birhan Keskin

Yolcu vapurunda
Denize karşı
Çayla sigara da içeceğim.

Gülcihan Atalay

Buruşuk bir deriyi andırır titreyen su,
İner merdivenlerden ilk vapurun yolcusu,
Uyandırır ihtiyar köprüyü bir tramvay..

Sabahattin Ali

feride,
şimdi yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
çarpıp durayım güvertelerde gözlerine

Yılmaz Odabaşı

Her gelen vapuru, treni
Yeni bir ümitle beklemeli.
Her gelen vapur, tren
Yeni insanlarla gelir.

Necati Cumalı

Seçerdim düdüğünden
Limanımıza uğrayan vapurları.
Bilirdim yanık yüzlü kaptanlarımı
Denizkızı’nın Selamet’in;
Ben de ayırırdım onlar kadar
Poyrazı karayelden.
Gemiler tanıdım, çift direkli,
Tutmazsa rüzgârı
Açıklarımızda volta vuran gemiler,
Kızardım, limanımızı hiçe sayan
Pake’lere Nemse’lere;
Dalar da silinen dumanlarına
Düşünürdüm uzak limanları,
Uzak limanların çocuklarını.

Rıfat Ilgaz

Bir vapur geçiyor önünden
Veya bir fırkateyn
Fora etmiş rüzgarları
Kimbilir hangi karşı yakaya…

Can Yücel

Hayat Burcundan

/Donmuş tek karede çığlık/

İnsanlar kimi işsiz güçsüz gelişigüzel
Kimi kendini bir amaca ayarlamış aceleci
Gidip geliyorlardı
Hamallar habire terliyorlardı
Arabalar yerli yersiz korna çalıyorlardı
Martılar çığlık çığlığa savruluyorlardı
Vapur limana yanaşmıştı
Ben âvârelikten rıhtımdaydım
Sen kimseyi beklemediğin halde oradaydın
Senden olma çocuk; astsubay babası Cilo Dağında
Asla öldürülmemiş gibi dondurmasıyla ilgiliydi
Sen onun elinden tutmuş denize bakıyordun
Kimseyi gördüğün yoktu denizde yüzüp duran çöpleri
Gördüğün yoktu hiçbir şey duymuyor gibiydin
Bakmıyor gibiydin
Hayatı farketmiyordun
Oğlunun elini asla bırakmıyordun
Benimse gözlerim sana takılmıştı.
Takılıp kalmıştı.

Erdem Bayazıt

Bir ölüm, başka çıkar yol olamaz terk-i vatan,
Ederim be, ne olur? Şimdi de efkâra plan
Bulmanın çaresi, yani vapura binmek içün
İzmir’e tezkire. Sonra? Onu da yolda düşün.
Hasbihal eyleyerek gönlüm ile dertleştim,
İki ay sonra hülasa vapura yerleştim.

Neyzen Tevfik

Gece, yavaşça siyah mantosunu sürükler
Vapurlar, şimdi suya bırakılmış kütükler,
Ufuk, banyo edilen bir fotoğraf camıdır..

Sabahattin Ali

Yeni gelen bir vapur çalıyor tiz bir düdük
Yanaşarak köprüye alıyor bir öpücük
Köprü yangınlığıyla bu hoyratça busenin
İnliyor tatlı tatlı… İnliyor derin derin…

Sabahattin Ali

almanca vapurları anlayamıyorum
iki ambar kimsesizlik yüklemişler
biraz hamburg oldukça rotterdam
marsilya’dan akordeon gülüşmeleri
batı yansımaları uzak camlardan
tanıdık bir limana demirlemişler
bir kanun taksimiyle uyanıyorum

Attila İlhan

Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar

Necati Cumalı

bir tren makas değiştiriyor kalbimde
bir vapur yan yatarak eğleniyor denizle

Altay Öktem

Her gece yorgun kalbime trenlerin
Biri geldi, biri gitti
Başımda zonkladı vapur düdükleri
Huzurum kalmadı , umudum bitti.

Ümit Yaşar Oğuzcan

(Yaslamış bir ağaca omuzunu
Ben
Birlikte bir gülü tutuyoruz
Onunla ben
Bir vapur güvertesinde, denize bakıyor
Ben
Bir otel kapısındayım, izmir’de
Ben.)
Zamanlar geçtikçe neden
Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
Acaba
Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
Mahzunluk mu yoksa yaşam

Edip Cansever

belki de geçer acım ben istanbul olurum
geçer gözüm önünden gençliğim ve vapurlar
ne kendimden geçerim ne kendimi bulurum
beni bir kızkulesi akşamında vururlar

Sıtkı Caney

maviyi yardıkça yaralanan vapur yalnız bir adam hüznüdür

Hasan Tan

Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Gözgöze gelmekle sade.

Cahit Sıtkı Tarancı

O yandan bir vapur, bu yandan yelken,
Kimi dün kalkmıştır, kimi bu sabah.
Kimbilir nereye doğru giderken
Onları burada topluyor Allah.

Ahmet Kutsi Tecer

Doğduğum köye müşteri taşıyan
Şirket vapurları bu şehirdedir.
Hatıralarım bu şehirdedir.
Sevdiklerim,
Ölmüşlerimin mezarları.

Orhan Veli Kanık


deniz, bir arabalı vapura teklifliyor, “hadi evlenelim!”

Zafer Yalçınpınar

Şimdi vapurdan insem kimse tanımaz
Yollar daralmış okul da küçülmüştür

Ergin Günçe


Bir vapur girintiler yapıyordur anılarda

Edip Cansever

vapur diyorum
alıp götürebilir mi gözlerde çivilenen kavuşmayı diyorum

Pelin Onay

Yelken,vapur, ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!

Yahya Kemal Beyatlı

Karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya
Acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara
Bir balığın uykusunu düşlerdim
Karanlık sularda kaybettiği rüyaları,
Sigaramdan kopup giden iki kıvılcım

Didem Madak


Vapur gürültüsüz ayrılır limandan
Cümle hatıralar beraberimdedir.

Turgut Uyar

Bir haftadır yok yere dolaşıp duruyordum
Bir haftadır içimde bir kırlangıç fırtınası
Siyahın biri konup biri kalkıyor
Şişli’den taa Rami’ye kadar
Her sokağın ayrı bir kanat çırpışı var
Yeni Cami önlerindeydim sonra
Vapur düdüklerinden anladım
Bir haftadır seni ararmışım meğer

Can Yücel

Ansızın bir vapur düdüğü yırtar geceyi
Başını alıp gidesin gelir uzaklara

Ümit Yaşar Oğuzcan

Ezilmiş bir çocukluk benimkisi
bir iskelenin
vapurların yanaştığı yüzüne asılıdır
üç tekerlekli bisikletimin
lastikleri

Sunay Akın


Vapurlar limanlarda yola çıkmaya hazır

Ziya Osman Saba

Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar…
O gidinceye kadar Ada dopdolu idi…
Gider gitmez benim için boşalıverirdi…

Yahya Kemal

Mavinin yüzünde köprürür Şehir..
İğne atsan yere düşmez iskelelerde..
Gözleri bulutlu bir adam
iner vapurdan..
Bir kadın
O’ndan  geçip,
arkadaki celimsiz oğlana sarılır ..
Bulut yere düşer
Can kırılır
Havalanır bir martı..
Simitinin son lokmasını
martıyla bölüşür adam..

Üryan

Sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında
seni ve yağmuru görüyorum

Ahmet Güntan

ince ince yağan yağmur,
iskeleye yanaşan vapur
haydarpaşa garı
seni hatırlarım

Behçet Aysan

yani durum son vapuru kaçırmak kadar tehlikeli

İsmail Kılıçarslan

Ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi 
Araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne 
Kısacık bir akşam 
O kadar kısa ki bir akşam

Turgut Uyar

Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Trenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.

Cemal Süreya

Gökyüzü çoğu gün mavi iken,
Durup durup bulutlanır.
Camilerin kubbesi,
Kesme taştan minaresi.
Sokağın paket taşları
Limanda vapur dumanları
Hele kuşları, güvercin kanatları
İnce-ince sızan yağmuru
Hepsi, hepsi, tabiat fırçasıyla,
Kurşun rengine boyanır.

Çelik Gülersoy

O zamanlar ben her gün
Vapurları karşılamağa giderdim
İstasyonlarda dolaşırdım
Tren saatlerinde.
Vaktimi parklarda,
Caddelerde geçirirdim

Necati Cumalı

Denizin sesi ayaklarına vuruyordu
masada örtü yoktu
iki çay söylediler
biri içilmedi
birinin sıcaklığı vapur dumanına karıştı
akşamın son ışıkları

Refik Durbaş

ay düşünce denize
seni hatırlarım
ince ince yağan yağmur,
iskeleye yanaşan vapur
haydarpaşa garı
seni hatırlarım

Behçet Aysan

Seni anımsadım;
Vapurlar gözlerden uzaklaşırken,
Akşamları iskeleler tenhalaşırken
Geçmiş anıları kucakladım…

Necdet Evliyagil

Baktıkça bu muhteşem denize.
Vapurdan atlayanlara selam…

Cahit Sıtkı Tarancı


İstanbul’u mahur makamında selamlarım

– Günaydın Kadıköy vapuru
– Günaydın Kızkulesi
– Günaydın hülyalı martı
– Günaydın avludaki güvercin

Hüseyin Avni Cinizoğlu

deniz feneri olsaydım
gecede, fırtınada
ışıktım balıklara,
vapurlara, kayıklara..
ne yazık ki ben kendim
batmak üzere olan bir gemiyim!..

Wolfgang Borchert

gece üsküdar vapurunda sur üflendi

Alper Çeker

Bir başkası gece saat ondan sonra vapurları ve ışıkları
seyreder, güler.
Ah ona bir bilet alan olsa dünyayı dolaşmak işten değil;
Onun yanındaki gitmemeyi, gitmek isteyerek düşünmekte
Yalnız bu sonuncuda her şey yalancı, hülya, ve melânkolidir.
Her kim ki bir arkadaş bulmak için dolanmakta ise
Ondan çekinmeli..
Köprüde arkadaş olunmaz;
Köprüden seyredilir.

Sait Faik Abasıyanık

adını andığımda bir deniz sessizliği
kentin uzak yerlerine işlerdi
martı çığlıkları ve vapur düdükleri
bazen de çılgınlıklar arasında

Afşar Timuçin

Kaptan olmak isterdim
aynanın karşısında
eski bir sinema yıldızı
gibi ağlayan
İstanbul hatlarında
bir fırça hafifliğiyle gidip
gelen vapurlara

Sunay Akın

bugün o kızla buluştum. blogdan
yüzü hiç instagramındaki gibi değildi
sıkılmış oradan da gidecekmiş
yeni bir hesap açmış da tivittırda
ayrılınca iskeleye yürüdüm. kalabalıktı.
sonra vapura. kalabalık.
beni anlıyor musun sahi ?
bir yüzüme bak! beni dinliyor musun?
biz çok yalnızız diyorum sana
e yeter ama nazlı!
kuyruğunu yüzüme sürmeyi keser misin!

Dilek Kartal

Biliyorum, bu sabah güneşle berâber biliyorum:
Bir vapur demirleyecek bu nankör limana.
“Pol”ün ebedî mâtemine rağmen,
“Virgini” olabilir bu vapurda.
Ama sen yoksun!
Biliyorum, sen yoksun!
Sözünü ne çabuk unuttun Marya?
Baharda geleceğim, diyordun hani?..
Haydi gel! daha ne bekliyorsun?
İşte, mevsim bahar ya?.

Bekir Sıtkı Erdoğan


Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.

Sait Faik Abasıyanık

Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar

Necati Cumalı


Çabuk geçmez şaşkın bir çocuğun hüznü
Vapurlar, arabalar, karlar çabuk geçer.
Ayrılık da özlem de herşey…
Herşey çabuk geçer
Ve birden gün ağarır.
Hepsi o kadar.

Süreyya Berfe

Anadolu kentinde bir İstanbul vapuru
Şaşkın sular, kör iskele, yolcular
Evet bunlar da olacak, çok tuhaf belirtiler
Denizin olmadığı yerlerde

Abdülkadir Budak


Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ümit Yaşar Oğuzcan

buralara da yağsın yağmurların
buralara da gelsin vapurların
yetmiyorsun İstanbul
bu sürgünde bana

Hüseyin Avni Cinizoğlu

Liseli gençlerin selâmı var 
Yeni bir çete kurmuşlar soygun için. 
Çapkın hırsız emekliye ayrıldı. 
Vapurlar naylon külot taşıyor Akdeniz’den.

Şemsi Belli

Kıskanırken yıldızlarını ay, gecelerden birinde
seni kır saçlı bir vapura bırakırken
aşkımı itiraf edemedim ama
çekip gideceğim bir Üsküdar gecesiydin
gözlerim kadar yorgun!

Ahmet Ertan Mısırlı

Yosma bir İstanbul akşamı gibiyim.
Dudaklarımda kiraz tadı yaşamanın
Mavinin denize kestiği,
tuza bulandığı yerden gözlerimin
uykusuz bir Ada vapuru geçmiş
Bir martı geçmiş peşisıra gökyüzünü yırtıp,
Kanatlarında ay rengi düşlemeler..

Ruhan Odabaş

Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.

Yavuz Bülent Bakiler

Nişancı Ahmet Paşa Çeşmesi. Çarklı bir Şirket-i Hayriye vapuru
Ki yalnız Fener’e, Kasımpaşa’ya, Eyüp’e uğrar ve
Elli hissesini Valide Sultan almıştır
Ve hamalları Karahisarlıdır. Sudadır sonra hep gözleri
Ve elleri.
(…..) Ve incecik kemiği bir şiirin
Bir deniz kıyısında

İlhan Berk

Geliyor Boğaziçi’nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi.

Ziya Osman Saba

Kuşlar hazır 
Öncü havalanmak üzre 
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar 
O vapur hâlâ hınca hınç 
Kimbilir her biri hangi dünyaya sağır 
Çok geçmez aradan

Cahit Zarifoğlu

Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe’ın ruhu, üzgün,
“Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün.”

Charles  Baudelaire

kalkan her vapurda giden bir yolcu var
gönderilen her mektup onları götürür
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
sabahtan akşama her gün kaç kere ölür

Attila İlhan

Eskisi gibi yaşıyorum
Gezerek, düşünerek
Yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene

Melih Cevdet Anday


istanbul bir kadıköy vapurunda gazete okuyan asık suratlı ihtiyarlardır

Abdullah Harmancı

sevdim yazlarının fesleğen kokusunu
Harem’inden ıraklaştıkça vapur
aşkta eksilmeye başlıyordu yolculuk

Arife Kalender

Gülcemal vapurunu hiç görmedim ama 
tanıdığım Cemal gül idi…

Sunay Akın

bana orman gönderme, içinden Şehir çıkar;
beni bir mektuba gönder, içinden birine
almamış gibi yaparım, vapura binmem,
yoluna inmem, ormanların sisi çökmeden önce

Haydar Ergülen


“Vedalaşmaların ilmini yaptım ben,”
Sürgünlerin uzmanlığını.
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan.
Tren nasıl acı acı öter, öğrendim.

Cevat Çapan

kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
neden gülüyorlar ki

Ferman Karaçam

Kokusu buram buram tüten 
Limanda simit satan çocuklar 
Martıların telaşı bambaşka 
İşçiler gözler yolunu. 
İnebilseydin o vapurdan 
Ayağında Varnanın tozu 
Yüreğinde ince bir sızı. 
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan 
hasretle kucaklayabilseydim 
seninle, bir daha. 

Abidin Dino

Dirime yürüyen gün
önü kesilir ikindi
üçündü gider ölümün
içine düşer Geceaydın
vapurlar! Günaydın
Üsküdar—dirilince

Seyhan Erözçelik


İstanbul’ da bir şehir
hatları vapuruna 
verildi adım 
iki kıyı arasında 
usanmadan dolaşır 
her iskelede 
seni ararım

Sunay Akın

kimsenin uykusunun fesleğen koktuğu yok
altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde

İsmet Özel

çocuğumuz olursa 
adı “deniz” olsun 
bir gün vapurda öpüşelim 
adalara giderken 
ve senin yanında yaşlanayım…

Mehmet Emin Arı

Sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında
seni ve yağmuru görüyorum
Hava soğuk sevgilim, bütün gün sobayla sevişiyorum

Ahmet Güntan

Güveniyordum 
oysa ben sevgimize 
vapur iskelesi 
ya da tren istasyonundaki 
saatin doğruluğu kadar 

Sunay Akın

Güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
Sulara ışığını sürüyor yanılsama
İşte bir kavram sevgimi tamamlayacak
Yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
Sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin

Ahmet Güntan

vapurlarsa sallamıyor artık kalbimi
konuk olunmaz bir evin
en sarı odasında buldum acı denen nesneyi

Betül Dünder

bir gün mutlaka öleceğim
ama beşkırkbeş vapuru
– kim durdurabilir onu –
beşkırkbeşte kalkacak yine

Cahit Koytak


Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam

Turgut Uyar

O gece vapurlar intihara meyilliydi sevgilim
halatları boynuna geçirimiş yağlı urgan gibi
bekliyordu
Kadıköy iskelesinde
iskemlesine
vurulacak
tekmeyi

Mustafa Aksoy

gelişini aldım onu nasıl harcadım 
denizden bunalıp okyanusa 
selâm çakan vapurun 

Cahit Zarifoğlu

Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri

Edip Cansever

Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum

Edip Cansever

tam o zaman
marangozlar mis gibi rakılar içerek kayıklarında
konuştukça binlerce kayık
konuştukça binlerce köpük, binlerce kıyı olurlar
ve nedense bir vapur bizi alıp götürecekmiş gibi bakarız bir-
birimize
unuturuz sonra alıp başını gitmeyi de
yeter ki iki dudak arasına konsun gelincikler

Edip Cansever

Çocuksu bir heyecanla anlatacaksın,
vapurda nasıl simit attığını ve nasıl çılgınca kapıştığını martıların.
Içtiğin sahlepi, burnuna kaçan tarçını.

Zeynep Didem

kendine gelince olmadık anda
vapurlar yağacak yüreğinin adalarına yeniden
yeniden dalgalar
yeniden limanlar
yeniden sonu olmayan şarkılar
hepsi
yine birbirine karışsın diye saçlarımız

Akgün Akova

bir vapur telaşında kaybettim belki beklemeyi 

Pelin Onay

ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
Bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara

Sunay Akın

Ve deniz
Onun sularda olmayan bir sesle
mendireğin iri kayalarına yalvarışı
Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru

Cahit Zarifoğlu

Kalkmalıyım,
Dolaşmalıyım,
Sokaklarda, parklarda.
El sallamalıyım
Giden trenlere,
Kalkan vapurlara.

Cahit Sıtkı Tarancı

ve birgün istanbul’un bir cinnet sağnağında
ilk kez yapayalnız düşündüm akdenizi
beşiktaşta kadıköyde üsküdarda
gençliğim sularda köpük köpük son vapurların izi
tanrım dedim koma beni darda
bir başka kumardı benim ki yazısız turasız
son kez ağladım üsküdarda

Sıtkı Caney

Yabancı gibi bakma öyle yüzüme, yabancıyız biz elbet
Sen duruyordun bu vapurun ucunda ben geldim senin yanına
bakma öylece Ahmet …. görmeye çalış beni
ben senin ipucunum bu hayatta.

Akide Ufuk Türkelli

Gözlerin demeyelim,
Bende sürülen izlerin
Nadir bulunan her şey.
Vapurla seyahat eden
Bir kırlangıç örneğin,
Deniz aşırı gelmiş çiçek.

Ozan Can Türkmen

Bütün yolcularını
Boğaz köprüsünün çaldıgı
Araba vapurunun
boş seferleri
gibi yanlızca rüzgâr
gezinir sensiz
yüreğimde

Sunay Akın

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Cemal Süreyya

Bütün vapurlar, limanları unutsun
Sevgilinin izini sürsün enginlerde

Yadigar Ünver

İnsan , ömründe bir kez olsun, okulu kırıp, Heybeliada’ya gidebilmeli
Vapurun güvertesinde, yüzünü rüzgara serebilmeli
Hiç bir zaman itiraf edilmemiş aşkın muhatabıyla, göz göze gelebilmeli
Sonra kaçırabilmeli gözlerini güneşi bahane edip..

Dilek Kartal


Şiiriçi Hatları Vapuru

Nazım Hikmet vapuru
deniz ile arasına
dökülen asfaltı kırar
ve özgürlüğüne kavuşturur
salacak iskelesini
batmak pahasına

Can Yücel vapuru
alaycı bir düdük çalar
savaş gemilerine
ki rakı şişeleri asılıdır
can simitlerinin
yerine

Attila İlhan vapuru

keyifle yarar suları
içinde çünkü sevgililer öpüşür
ve güvertesinde
sigarasını rüzgâra karşı yakan
bir katil üşür

Edip Cansever vapuru
denize yansıyan
otel ışıkları altında
gider gelir boğazın en uzak
iki iskelesi
arasında

Orhan Veli vapuru
evlerine taşırken
telaş içindeki insanları
küpeştesinden atılan
simitleri kapışır
martı kuşları

Cemal Süreya vapuru
akşamüstleri giyince
ışıklı elbisesini
ince bir duman savurarak havaya
dansa kaldırır
kız kulesini

Sunay Akın

Nasıl?

kanadı kırık kelebeği zor yetiştirdik Acil’e
renk yitiriyordu kırıkça sarı
                                         az sarhoş pembe
durumu ağırdı

kapıda dikilen ilkbahara söyleyin
boşuna beklemesin
çekip gitsin
kelebeğin öldüğünü ona nasıl söylerim ben

Akgün Akova

Amnesia

Metin Erksan ve Mustafa Irgat için.

‘Rüzgâr suyun üzerinde durdu, ve ben yorgunum,’
sanki kan, çocuk gözüyle, dağılıyordu göğe,
duvara asılan resim, örselenmiş bakışlar
iç-içe geçtikçe!
                      ‘Ve ben yorgunum’ derken bir harf
yuvarlandı kan gölüne, göle. Ossessione!

Akşam, gül yapraklarıyla birlikte iniyordu
şehrin kubbelerine, dem çeken güvercinlere.
Akşam, ömrün sonunda gül gibi dağılan, akşam!
Çocukluğun kuytularına döküldü tortular.
‘Ve ben yorgunum’ derken bir harf yuvarlandı göle.

Alüminyum yaprakta gezinen som altın iğne
kadının hançeresine saplandığında, akşam
kan rengiyle dağılacaktır çocuk gözlerinde,
yanılsamalar çöle dönen yürekte hapsolur.
‘Rüzgâr, gülün üzerinde durdu-ve ben yorgunum.’

Seyhan Erözçelik