Sahillerinde gemiler beklenen uzak şehirler bilirim
O şehirler ki takvim hep eylülde durur
Uzak şehirler uzak hatıralar gibidir
İçimde yaşar içimde ölür
O şehirler ki takvim hep eylülde durur
Ayhan Hünalp
Şub 23
Şub 23
açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye
dayar alnını
*
Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
*
Eyvah hüzün bu
Eyvah hüzün yine
*
Şunu da yaz bedeli olsun
Sabırla titreyerek öyle yalın
Ve kimsesiz olmadan oturacağız
Kıyısında ayrılığın
Dünya, ölünün başucunda açık kalmış radyo.
*
Tanıyınca bir hoş oldu yaşamak!
Şub 23
I-
hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı
garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı
-fuzûlî-
zamana savrulmuş sevdanın arzusuyla
bilirim eski yaralarda kanar anılar değdiğinde
gökyüzünde ne kadar uzak yıldız varsa
o kadar aşk tutuşup yanmıştır ellerimizde
gözlerimiz o kadar vuslat olmuştur ki
uzak ülkeler gibi bakılır şimdi aşka
lakin söylenmez bir aşkı yıkan nedir
yine aşkın kendinden başka
hicran neyin sebebidir
bizi böyle takatsiz kılan zamanın elleridir
ve hiçbir aşk kafiye düşmez zamansız ayrılığa
-II-
ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle
derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var
-fuzûlî-
ne kadar tutunsam olmuyor ne kadar sussam eksiğim
yine kopup gidiyorum kendimden geceye
uzanıp uyusam diyorum yalnızlık döşeğine
bir feryat ile düşüyor karabasan düşlerim
bu kalabalıklar bir gün beni boğacak
kollarımdan tutup çekecekler boşluğa
korkarım kalbim eksilerek bir acıya sığacak
ey aşk şehrinin sahibi hicran söyle
bu yaşamak hangi uçurum özlemiyle son bulacak
nedensiz bir yürümek telaşımı ayaklarımda gece
bu koyu karanlığın pasını hangi beklemek silecek
-III-
dâr-ı dünya deli gönlüm gibi virân olsa
ne cihân olsa, ne cân olsa, ne hicrân olsa
-taşlıcalı yahya-
kavlime sadığım hiçbir dikene kanamadım
hiçbir acıya savrulmadım senin acından başka
ne gülüşüm eski gülüş şimdi ne düşüm yürüdü aşka
dilimden düşmeyen arzu ile adını andım
ama hayır yüreğim yetmiyor buna dayanmaya
şiir okumaktan kuruyan dudaklarımda susuyor artık
gecemizi çığlıklarıyla çoğaltan martılarda
susuyor bütün dünya tren sesleri ve sevda
susuyor her şey sözleri yok sayarak
her şeyimi aldın her şey yitirildi bari susmayı bırak
bana yalnız o kalsın bu susuz yangında
-IV-
zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini
anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan
-ziya paşa-
herkes bir şaşkınlıkla bakıyor yüzüme
anlaşılmıyor gözlerimden içimdeki fırtına
Allah’ım bana aşktan daha büyük acı verme
benim acımdan daha büyüğünü başkasına
çünkü yeryüzünden daha büyük bir dünya
yalnız kendini yok ederek silinir sıkılmaktan
eksilmek bazen en iyisidir ya
bu dinginlik hasreti çoğaltır durur
büyütüp durur geceyi kendinden sakınmaktan
baktığım her yerde gökyüzü bir yalnızlık olur
boşalır yağmuruyla yeryüzüne sürgün edilip susmaktan
-V-
ne beyân-ı hâle cür’et ne figaana takatim var
ne recâ-yı vasla gayret ne firaaka kudretim var
-enderunlu vâsıf-
zaman diyorum hep zaman akıp gidiyor ya
bizde bu zamanın nehrinde birer yaprağız
ölüm denizine sürüklenerek varmaya
onda kendimizi bulmaya ve yok olmaya hazırız
peki ya sevdamız neden eksiltir bizi
yahut eksilen biz miyiz ki çığlığımız çoğalır
peki ya sen ey hasret şehrimin mimarı aşk
bir acının yanına bunca benzer acı gelir mi
bunca hüzünlü gece daha başka neyi sağaltır
ve sen ey şehrimde büyümüş nar çiçeği
sen çıksan senden sana daha ne kalır
-VI-
şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan
beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
-yavuz sultan selim-
isyan etmiyorum mutluyum bunları yaşamaktan
yalandan uzak bir sözle başkasına söylenmeyen
tek yüzüyle sevgiye sadık bir aşkta kalmaktan
mutluyum diyorum yalandan kaçarak yeniden
ama bu hiçbir şeye kar etmiyor biliyorum
şarkılar düşüyor dilime sana söylenmemiş şarkılar
aşk sokağa çıkıyor geziniyor bütün istanbulu sesiyle
bu şarkıları dinlemelisin sesimden dinlemiş kadar
şarkılar düşüyor dilime başladığı yerde biter
“bir tek dileğim var
mutlu ol yeter”
Şub 23
-I-
hızla akan bir ırmak gibi
aktı ömrümüz yalnızlık denizine
sözler azaldı, sesler azaldı, yıldızlar
azaldı
bir sen azalmadın Zehira
içimde bir kuşku gibi büyüyen gözlerin
büyüdü, büyüdü, büyüdü
bir volkan gibi patlayarak yüreğimde
düşüncemin mihrabı oldular
gecenin bütün ışıkları sustu
bütün sesler eksildiler ömrümden de
bir sen eksilmedin Zehira
kör bir gecenin içinde büyüttüm ellerimi
bundandır bunca üşümesi sözcüklerin
bundandır bütün rüzgarlarda sağır
bütün yağmurlarda eksilmesi gecenin
zamanda bir yağmur gibi vurdu yüzüme gerçeği
aynalarda kaybettim tüm kusursuzluğu
bir sen kaybolmadın Zehira
yollar yürüdükçe incelir
zaman eksildikçe sızar kabuğundan
birde acı ve bir uçtan bir uca vardığımız muamma
ve sanki gözlerimizde büyüyen bu dünya
bizsizde dönecekmiş gibi korkuyla düşü-nü-p
kapılır dururuz ya yarının boşluğuna
ben bütün harfleri susturdum işte
kelimeleri düğümledim yalnızlığa böylece
bir seni susturamadım içimde Zehira
-II-
aşk, bir ayrılıktan geriye yalnız kendini bırakır
aşk, kendini bırakır yalnızca bir uçurum yankısı gibi
dönüp yine kendini bulacağı yalnızlıkta
aşk, bir yalnızlık bırakır yalnızca
yalnızca bir aşk bırakır yalnızlığı
aşk, yalnızca
bu mevsimde böyledir ya
kıştan yaza dönerken Zehira
bir yanımız yağmur artığı keder
bir yanımız güneş yanığı umut
dönüp durduğumuz bu semanın altında
sesler yankılanıyor Zehira
‘beni unut, beni unut, beni
unut’
unutmak diyorum
benzetmeye çalışarak bir nesneye
unutmak diyorum
bir bıçağın keskin tarafı gibi
dokundukça kanıyorum
daha çok unutmak için seni Zehira
ne kadar kanım dökülecek
bilmiyorum
-III-
anılar unutmanın celladıdır Zehira
ne çok büyüttük kelimeleri hatırla
ve ne çok susturduk geceleri
yürüdüğümüz yollar geliyor aklıma
çocuk gülüşünle yeşeren ilkbaharım
sana çocukluğumu anlattığım
bodrum yazını hatırla
çünkü ben hiç unutmadım
anılar Zehira anılar
yani şiir okumaktan kuruyan dudaklarım
yani izlediğimiz filmler
yani o filmlerde hayatımızı arayışımız
yani ellerin Zehira, ellerin
dokundukça büyüdüğüm
büyülendiğim ellerin
-IV-
şimdi soğuk geceler büyütüyorum koynumda
daha az gülüyorum daha çok susarak
aşk eksilmez bir yaradır kalbimde Zehira
büyüyen bir yaradır ki aşk
ben yalnızca aşkta küçülüyorum
-V-
hızla akan bir ırmak gibi
aktı ömrümüz yalnızlık denizine
sözler azaldı, sesler azaldı, yıldızlar
azaldı
bir sen azalmadın Zehira
olsan da, olmasan da…
Adem Erdoğan
Şub 23
Merhaba Ahmet Koyutürk Bey,
…
Öncelikle, Güvercin Gerdanlığı blog sayfanızla Türk ve Dünya Edebiyatına yaptığınız katkıdan dolayı bir edebiyatsever olarak size teşekkür ederim. ….com’da bile olmayan binlerce şiirle, harika bir derleme/antoloji hazırlamışsınız.
Şahsen Güvercin Gerdanlığı blog sayfanızdan ciddi anlamda istifade ettim… Blog sayfanızın %90’ını okudum. Verdiğiniz emeği umarım tüm edebiyatseverler görür.
…
Güvercin Gerdanlığı blog sayfanızı incelemekten büyük keyif aldığımı da mailime eklemem gerek. Birbirinden iyi ve yetkin edebi eserlerin seçkisine internette her zaman rastlamak mümkün olmuyor. Sizin ifadenizle “Berceste”ler, iyi şairlerin iyi şiirleri, divan edebiyatının nadide örnekleri, hikayeleri ile birlikte aktarılan türküler, anılarıyla yazılmış şiirleri bir araya toplamak ancak büyük bir özveri gerektirir. Bu açıdan “Berceste” çıtasını yükselttiğiniz aşikardır. Siz tevazu gösteriyorsunuz ancak Güvercin Gerdanlığı’nda yer alan eserlerin ciddi bir bölümünün, internette sizin blog sayfanızın dışında kaydını göremiyorum.
Bir edebiyatsever olarak tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
…
Şub 23
Gazeller
1
Yâri bil, ağyarı bil, aklın başında yâr iken
Fevt-i fırsat eyleme, fırsat yedinde vâr iken
Evvelâ Hak bâdehû devlet rizâsın hoş gözet
İltifât-ı hazreti Sultan Mecid derkâr iken
Âleme cûd-ü sehânı kimdir inkâr eyleyen
Gül gibi pertev salan hüsnünde şems izhâr iken
Gayre göstermek ne hacet de£ter-i a’mâlimi
Sen mürüvvet mâdeni sancakta defterdâr iken
Böyle dermân etmemek lâyık değildir şanına
Dergehinde Dertli-i bîçâreniz bîmâr iken
2
İkbâle zevâl erse ne var, sende kemâl var
Mağrûr-ı kemâl olma ki ardınca zevâl var
Heribir kişinin tâli’i devlette bir olmaz
Bir lokması yoktur ki yesin bunca ricâl var
Ahvâl-i perişanımı sormazsın efendim
Vallahi beyim boynuna bu işde vebal var
Bir başıma kalsam şehe, sultâna kul olmam
Viran kalası hanede evlâd-ü ‘iyâl var
Dûr olmayı ister mi kişi öz vatanından
Ey Dertli-i bîçâre bu esrarda ne hâl var
3
Getir sâkî mey-i engûru el tutmaz, ayak tutmaz
Anı zâhid yasak ettiyse aşk ehli yasak tutmaz
Çıkup kürsîye vâ’iz tahtalar dövme, guluv etme
Harâbât ehli zira pendine asla kulak tutmaz
Ne denlû ettim ıtlak der isen kâzibsin ey sofi
Bu nefs-i pîrezen’den hiç gönül geçmez, talak tutmaz
İlişmen Dertli-i bîçâreye derdiyle haşrolsun
Anı dünyâ-vü uıhrâ uğrular çalmaz, ulak tutmaz
4
Ok gibi hûblar beni yaydan yabana attılar
Bilmediler kadrimi ehven bahâya sattılar
ld-i vuslatta güzeller bûse ıkrâr ettiler
Vermediler hâsılı bu gönlümü aldattılar
Biri Şîrîn, biri Leylâ bu iki pâkızeler
Kâhkrn’le Mecnım’u dağdan, dağa atlattılar
Ol kara gözlü güzeli bulmağa iz kestiler
Kelb rakib ol şûhu da tavşan gibi kanlattılar
Gördüler Ferhâd-ü Kays efsâne-i aşkım benim
Ben gelince adları zîr-i zemine battılar
Hâniyâ vasf ettiğin dilber senin Salih deyu
Dün gece ol dilberi bir badeye oynattılar
Gördüm ol hûrı-sıfat ülfet eder ağyar ile
Hasedinden Dertli’yi toplar gibi patlattılar
5
Kande görsem nâzenîn gec gec nigâh eyler bana
Taht-ı zülfe gizleyip vechin siyâh eyler bana
Bûseler ikrar eder, durmaz sözünde, tiz döner
Mevlivî’dir sevdiğim hergün külah eyler bana
Zülfü leylimdir, Cemâl-i pâki yârin güdüzüm
Bir yüzün şems eyleyip bîrin de mâh eyler bana
Halk-ı âlem âşkla rüsvâlığım seyretseler
Kâfi olsa hâlimi gördükte âh eyler bana
Mülk-i dilde hükmeder sultânıdır ben Dertli’nin
Her ne cevretse vefâdır, pâdişâh eyler bana
Âşık Dertli
Kaynak: ismailhakkialtuntas
Şub 23
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Şub 23
hoşçakal vapur.
Halim Yazıcı
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Cemal Süreya
Karaköy’den kalkan vapurlar bilir
Yıllardır nasıl yangın Galata Kulesi
Kız Kulesi’ne
Ali Asker Barut
Rıhtımda kimsesiz, yapayalnız, bu yaz sabahı
Bakıyorum kumsalın kıyısından, bakıyorum
Belirsizliğe,
Bakıyorum ve küçük, siyah parlak bir vapurun
Yaklaştığını görmekten mutluluk duyuyorum.
Fernando Pessoa
Limanlar türlü türlü vapurlarla dopdolu!
Küçük büyük, renk renk, değişik nöbet çizelgeleriyle,
Her biri değişik bir denizcilik şirketine bağlı!
Limandaki her vapur o kadar kendisi ki palamarla bağlı olduğu yerde!
Öylesine hoşlar ki o dingin duruşlarıyla limanın telaşlı trafiğinde,
Fernando Pessoa
Dokunuyor bana bu yoksul vapurun böyle doğal ve kendi halinde gidişi.
Bilmem neden, titizlenen bir havası var,
Görevini yerine getiren dürüst bir insan gibi.
İşte uzaklaşıyor bulunduğum rıhtımdan.
Fernando Pessoa
Kızlar vardır kıvırcık salata gibi
Ağızları burunları kıvır kıvır
Bacak bacak üstüne vapurlarda
Rüzgâr eser oraları buraları görünür
Baktıkça fık fık eder adamın içi
Oktay Rifat
Vapur iskelesinde buluştuğumuz bir akşam
O akşam, erkenden ayrıldık ve sonra
Hâlâ hafızamızda devam ediyordu
Unutulmuş hayatı maviliklerin
Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin,
Ve gitmeden önce
Saçlarını tarayışın hâlâ aynada…
Necati Cumalı
Denizin ortasında
Uykusu kaçmış bir gemi
Bütün ışıklarını açıyor
Uzaktan çapkın çapkın
Göz kırpıyor deniz feneri
Ay doğuyor, sandallar toplanıyor bir araya
Ali Asker Barut
Kaçın kurası Üsküdar vapuru
Saat başı görücü gönderiyor
Güvertesinden bir kuşu
Onunsa derdi başka bambaşka
Her şairle ayrı
Adı çıktığından beri
Ali Asker Barut
Saat onda kalkacak vapur
biliyorum biliyorum
işte bavulum, yüreğim işte şurada
biletimi istiyorlar, uzatıyorum
güverteye çıkıyorum, hiç yoktan bir deniz daha
-saat onda mı kalkacakmış vapur
-gecikebilirmiş biraz, öyle diyorlar
desinler, desinler
hey kaptan! bana baksana
ben çoktan varmışım varacağım yere
bir edip daha bekliyor beni eski bir otelin kapısında.
Edip Cansever
İlk aşkımdı, nasıldı dersen, ilk fasıldı, asıldı,
bu şiirin başındaki süt gibiydi, bırakması.
Onu bırak dedin ya. Ah ne zordu. Bir vapur iskelesinde,
turnikenin öbür yanında.
Gözümü açtığımda elektroşok veriyorlardı eksiğimin
yerine.
Birhan Keskin
Yolcu vapurunda
Denize karşı
Çayla sigara da içeceğim.
Gülcihan Atalay
Buruşuk bir deriyi andırır titreyen su,
İner merdivenlerden ilk vapurun yolcusu,
Uyandırır ihtiyar köprüyü bir tramvay..
Sabahattin Ali
feride,
şimdi yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
çarpıp durayım güvertelerde gözlerine
Yılmaz Odabaşı
Her gelen vapuru, treni
Yeni bir ümitle beklemeli.
Her gelen vapur, tren
Yeni insanlarla gelir.
Necati Cumalı
Seçerdim düdüğünden
Limanımıza uğrayan vapurları.
Bilirdim yanık yüzlü kaptanlarımı
Denizkızı’nın Selamet’in;
Ben de ayırırdım onlar kadar
Poyrazı karayelden.
Gemiler tanıdım, çift direkli,
Tutmazsa rüzgârı
Açıklarımızda volta vuran gemiler,
Kızardım, limanımızı hiçe sayan
Pake’lere Nemse’lere;
Dalar da silinen dumanlarına
Düşünürdüm uzak limanları,
Uzak limanların çocuklarını.
Rıfat Ilgaz
Bir vapur geçiyor önünden
Veya bir fırkateyn
Fora etmiş rüzgarları
Kimbilir hangi karşı yakaya…
Can Yücel
Hayat Burcundan
/Donmuş tek karede çığlık/
İnsanlar kimi işsiz güçsüz gelişigüzel
Kimi kendini bir amaca ayarlamış aceleci
Gidip geliyorlardı
Hamallar habire terliyorlardı
Arabalar yerli yersiz korna çalıyorlardı
Martılar çığlık çığlığa savruluyorlardı
Vapur limana yanaşmıştı
Ben âvârelikten rıhtımdaydım
Sen kimseyi beklemediğin halde oradaydın
Senden olma çocuk; astsubay babası Cilo Dağında
Asla öldürülmemiş gibi dondurmasıyla ilgiliydi
Sen onun elinden tutmuş denize bakıyordun
Kimseyi gördüğün yoktu denizde yüzüp duran çöpleri
Gördüğün yoktu hiçbir şey duymuyor gibiydin
Bakmıyor gibiydin
Hayatı farketmiyordun
Oğlunun elini asla bırakmıyordun
Benimse gözlerim sana takılmıştı.
Takılıp kalmıştı.
Erdem Bayazıt
Bir ölüm, başka çıkar yol olamaz terk-i vatan,
Ederim be, ne olur? Şimdi de efkâra plan
Bulmanın çaresi, yani vapura binmek içün
İzmir’e tezkire. Sonra? Onu da yolda düşün.
Hasbihal eyleyerek gönlüm ile dertleştim,
İki ay sonra hülasa vapura yerleştim.
Neyzen Tevfik
Gece, yavaşça siyah mantosunu sürükler
Vapurlar, şimdi suya bırakılmış kütükler,
Ufuk, banyo edilen bir fotoğraf camıdır..
Sabahattin Ali
Yeni gelen bir vapur çalıyor tiz bir düdük
Yanaşarak köprüye alıyor bir öpücük
Köprü yangınlığıyla bu hoyratça busenin
İnliyor tatlı tatlı… İnliyor derin derin…
Sabahattin Ali
almanca vapurları anlayamıyorum
iki ambar kimsesizlik yüklemişler
biraz hamburg oldukça rotterdam
marsilya’dan akordeon gülüşmeleri
batı yansımaları uzak camlardan
tanıdık bir limana demirlemişler
bir kanun taksimiyle uyanıyorum
Attila İlhan
Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar
Necati Cumalı
bir tren makas değiştiriyor kalbimde
bir vapur yan yatarak eğleniyor denizle
Altay Öktem
Her gece yorgun kalbime trenlerin
Biri geldi, biri gitti
Başımda zonkladı vapur düdükleri
Huzurum kalmadı , umudum bitti.
Ümit Yaşar Oğuzcan
(Yaslamış bir ağaca omuzunu
Ben
Birlikte bir gülü tutuyoruz
Onunla ben
Bir vapur güvertesinde, denize bakıyor
Ben
Bir otel kapısındayım, izmir’de
Ben.)
Zamanlar geçtikçe neden
Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
Acaba
Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
Mahzunluk mu yoksa yaşam
Edip Cansever
belki de geçer acım ben istanbul olurum
geçer gözüm önünden gençliğim ve vapurlar
ne kendimden geçerim ne kendimi bulurum
beni bir kızkulesi akşamında vururlar
Sıtkı Caney
maviyi yardıkça yaralanan vapur yalnız bir adam hüznüdür
Hasan Tan
Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Gözgöze gelmekle sade.
Cahit Sıtkı Tarancı
O yandan bir vapur, bu yandan yelken,
Kimi dün kalkmıştır, kimi bu sabah.
Kimbilir nereye doğru giderken
Onları burada topluyor Allah.
Ahmet Kutsi Tecer
Doğduğum köye müşteri taşıyan
Şirket vapurları bu şehirdedir.
Hatıralarım bu şehirdedir.
Sevdiklerim,
Ölmüşlerimin mezarları.
Orhan Veli Kanık
deniz, bir arabalı vapura teklifliyor, “hadi evlenelim!”
Zafer Yalçınpınar
Şimdi vapurdan insem kimse tanımaz
Yollar daralmış okul da küçülmüştür
Ergin Günçe
Bir vapur girintiler yapıyordur anılarda
Edip Cansever
vapur diyorum
alıp götürebilir mi gözlerde çivilenen kavuşmayı diyorum
Pelin Onay
Yelken,vapur, ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yahya Kemal Beyatlı
Karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya
Acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara
Bir balığın uykusunu düşlerdim
Karanlık sularda kaybettiği rüyaları,
Sigaramdan kopup giden iki kıvılcım
Didem Madak
Vapur gürültüsüz ayrılır limandan
Cümle hatıralar beraberimdedir.
Turgut Uyar
Bir haftadır yok yere dolaşıp duruyordum
Bir haftadır içimde bir kırlangıç fırtınası
Siyahın biri konup biri kalkıyor
Şişli’den taa Rami’ye kadar
Her sokağın ayrı bir kanat çırpışı var
Yeni Cami önlerindeydim sonra
Vapur düdüklerinden anladım
Bir haftadır seni ararmışım meğer
Can Yücel
Ansızın bir vapur düdüğü yırtar geceyi
Başını alıp gidesin gelir uzaklara
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ezilmiş bir çocukluk benimkisi
bir iskelenin
vapurların yanaştığı yüzüne asılıdır
üç tekerlekli bisikletimin
lastikleri
Sunay Akın
Vapurlar limanlarda yola çıkmaya hazır
Ziya Osman Saba
Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar…
O gidinceye kadar Ada dopdolu idi…
Gider gitmez benim için boşalıverirdi…
Yahya Kemal
Mavinin yüzünde köprürür Şehir..
İğne atsan yere düşmez iskelelerde..
Gözleri bulutlu bir adam
iner vapurdan..
Bir kadın
O’ndan geçip,
arkadaki celimsiz oğlana sarılır ..
Bulut yere düşer
Can kırılır
Havalanır bir martı..
Simitinin son lokmasını
martıyla bölüşür adam..
Üryan
Sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında
seni ve yağmuru görüyorum
Ahmet Güntan
ince ince yağan yağmur,
iskeleye yanaşan vapur
haydarpaşa garı
seni hatırlarım
Behçet Aysan
yani durum son vapuru kaçırmak kadar tehlikeli
İsmail Kılıçarslan
Ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
Araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
Kısacık bir akşam
O kadar kısa ki bir akşam
Turgut Uyar
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Trenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.
Cemal Süreya
Gökyüzü çoğu gün mavi iken,
Durup durup bulutlanır.
Camilerin kubbesi,
Kesme taştan minaresi.
Sokağın paket taşları
Limanda vapur dumanları
Hele kuşları, güvercin kanatları
İnce-ince sızan yağmuru
Hepsi, hepsi, tabiat fırçasıyla,
Kurşun rengine boyanır.
Çelik Gülersoy
O zamanlar ben her gün
Vapurları karşılamağa giderdim
İstasyonlarda dolaşırdım
Tren saatlerinde.
Vaktimi parklarda,
Caddelerde geçirirdim
Necati Cumalı
Denizin sesi ayaklarına vuruyordu
masada örtü yoktu
iki çay söylediler
biri içilmedi
birinin sıcaklığı vapur dumanına karıştı
akşamın son ışıkları
Refik Durbaş
ay düşünce denize
seni hatırlarım
ince ince yağan yağmur,
iskeleye yanaşan vapur
haydarpaşa garı
seni hatırlarım
Behçet Aysan
Seni anımsadım;
Vapurlar gözlerden uzaklaşırken,
Akşamları iskeleler tenhalaşırken
Geçmiş anıları kucakladım…
Necdet Evliyagil
Baktıkça bu muhteşem denize.
Vapurdan atlayanlara selam…
Cahit Sıtkı Tarancı
İstanbul’u mahur makamında selamlarım
– Günaydın Kadıköy vapuru
– Günaydın Kızkulesi
– Günaydın hülyalı martı
– Günaydın avludaki güvercin
Hüseyin Avni Cinizoğlu
deniz feneri olsaydım
gecede, fırtınada
ışıktım balıklara,
vapurlara, kayıklara..
ne yazık ki ben kendim
batmak üzere olan bir gemiyim!..
Wolfgang Borchert
gece üsküdar vapurunda sur üflendi
Alper Çeker
Bir başkası gece saat ondan sonra vapurları ve ışıkları
seyreder, güler.
Ah ona bir bilet alan olsa dünyayı dolaşmak işten değil;
Onun yanındaki gitmemeyi, gitmek isteyerek düşünmekte
Yalnız bu sonuncuda her şey yalancı, hülya, ve melânkolidir.
Her kim ki bir arkadaş bulmak için dolanmakta ise
Ondan çekinmeli..
Köprüde arkadaş olunmaz;
Köprüden seyredilir.
Sait Faik Abasıyanık
adını andığımda bir deniz sessizliği
kentin uzak yerlerine işlerdi
martı çığlıkları ve vapur düdükleri
bazen de çılgınlıklar arasında
Afşar Timuçin
Kaptan olmak isterdim
aynanın karşısında
eski bir sinema yıldızı
gibi ağlayan
İstanbul hatlarında
bir fırça hafifliğiyle gidip
gelen vapurlara
Sunay Akın
bugün o kızla buluştum. blogdan
yüzü hiç instagramındaki gibi değildi
sıkılmış oradan da gidecekmiş
yeni bir hesap açmış da tivittırda
ayrılınca iskeleye yürüdüm. kalabalıktı.
sonra vapura. kalabalık.
beni anlıyor musun sahi ?
bir yüzüme bak! beni dinliyor musun?
biz çok yalnızız diyorum sana
e yeter ama nazlı!
kuyruğunu yüzüme sürmeyi keser misin!
Dilek Kartal
Biliyorum, bu sabah güneşle berâber biliyorum:
Bir vapur demirleyecek bu nankör limana.
“Pol”ün ebedî mâtemine rağmen,
“Virgini” olabilir bu vapurda.
Ama sen yoksun!
Biliyorum, sen yoksun!
Sözünü ne çabuk unuttun Marya?
Baharda geleceğim, diyordun hani?..
Haydi gel! daha ne bekliyorsun?
İşte, mevsim bahar ya?.
Bekir Sıtkı Erdoğan
Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Sait Faik Abasıyanık
Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar
Necati Cumalı
Çabuk geçmez şaşkın bir çocuğun hüznü
Vapurlar, arabalar, karlar çabuk geçer.
Ayrılık da özlem de herşey…
Herşey çabuk geçer
Ve birden gün ağarır.
Hepsi o kadar.
Süreyya Berfe
Anadolu kentinde bir İstanbul vapuru
Şaşkın sular, kör iskele, yolcular
Evet bunlar da olacak, çok tuhaf belirtiler
Denizin olmadığı yerlerde
Abdülkadir Budak
Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ümit Yaşar Oğuzcan
buralara da yağsın yağmurların
buralara da gelsin vapurların
yetmiyorsun İstanbul
bu sürgünde bana
Hüseyin Avni Cinizoğlu
Liseli gençlerin selâmı var
Yeni bir çete kurmuşlar soygun için.
Çapkın hırsız emekliye ayrıldı.
Vapurlar naylon külot taşıyor Akdeniz’den.
Şemsi Belli
Kıskanırken yıldızlarını ay, gecelerden birinde
seni kır saçlı bir vapura bırakırken
aşkımı itiraf edemedim ama
çekip gideceğim bir Üsküdar gecesiydin
gözlerim kadar yorgun!
Ahmet Ertan Mısırlı
Yosma bir İstanbul akşamı gibiyim.
Dudaklarımda kiraz tadı yaşamanın
Mavinin denize kestiği,
tuza bulandığı yerden gözlerimin
uykusuz bir Ada vapuru geçmiş
Bir martı geçmiş peşisıra gökyüzünü yırtıp,
Kanatlarında ay rengi düşlemeler..
Ruhan Odabaş
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Yavuz Bülent Bakiler
Nişancı Ahmet Paşa Çeşmesi. Çarklı bir Şirket-i Hayriye vapuru
Ki yalnız Fener’e, Kasımpaşa’ya, Eyüp’e uğrar ve
Elli hissesini Valide Sultan almıştır
Ve hamalları Karahisarlıdır. Sudadır sonra hep gözleri
Ve elleri.
(…..) Ve incecik kemiği bir şiirin
Bir deniz kıyısında
İlhan Berk
Geliyor Boğaziçi’nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi.
Ziya Osman Saba
Kuşlar hazır
Öncü havalanmak üzre
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
O vapur hâlâ hınca hınç
Kimbilir her biri hangi dünyaya sağır
Çok geçmez aradan
Cahit Zarifoğlu
Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe’ın ruhu, üzgün,
“Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün.”
Charles Baudelaire
kalkan her vapurda giden bir yolcu var
gönderilen her mektup onları götürür
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
sabahtan akşama her gün kaç kere ölür
Attila İlhan
Eskisi gibi yaşıyorum
Gezerek, düşünerek
Yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene
Melih Cevdet Anday
istanbul bir kadıköy vapurunda gazete okuyan asık suratlı ihtiyarlardır
Abdullah Harmancı
sevdim yazlarının fesleğen kokusunu
Harem’inden ıraklaştıkça vapur
aşkta eksilmeye başlıyordu yolculuk
Arife Kalender
Gülcemal vapurunu hiç görmedim ama
tanıdığım Cemal gül idi…
Sunay Akın
bana orman gönderme, içinden Şehir çıkar;
beni bir mektuba gönder, içinden birine
almamış gibi yaparım, vapura binmem,
yoluna inmem, ormanların sisi çökmeden önce
Haydar Ergülen
“Vedalaşmaların ilmini yaptım ben,”
Sürgünlerin uzmanlığını.
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan.
Tren nasıl acı acı öter, öğrendim.
Cevat Çapan
kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
neden gülüyorlar ki
Ferman Karaçam
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varnanın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Abidin Dino
Dirime yürüyen gün
önü kesilir ikindi
üçündü gider ölümün
içine düşer Geceaydın
vapurlar! Günaydın
Üsküdar—dirilince
Seyhan Erözçelik
İstanbul’ da bir şehir
hatları vapuruna
verildi adım
iki kıyı arasında
usanmadan dolaşır
her iskelede
seni ararım
Sunay Akın
kimsenin uykusunun fesleğen koktuğu yok
altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
İsmet Özel
çocuğumuz olursa
adı “deniz” olsun
bir gün vapurda öpüşelim
adalara giderken
ve senin yanında yaşlanayım…
Mehmet Emin Arı
Sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında
seni ve yağmuru görüyorum
Hava soğuk sevgilim, bütün gün sobayla sevişiyorum
Ahmet Güntan
Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
Sunay Akın
Güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
Sulara ışığını sürüyor yanılsama
İşte bir kavram sevgimi tamamlayacak
Yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
Sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin
Ahmet Güntan
vapurlarsa sallamıyor artık kalbimi
konuk olunmaz bir evin
en sarı odasında buldum acı denen nesneyi
Betül Dünder
bir gün mutlaka öleceğim
ama beşkırkbeş vapuru
– kim durdurabilir onu –
beşkırkbeşte kalkacak yine
Cahit Koytak
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliçten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam
Turgut Uyar
O gece vapurlar intihara meyilliydi sevgilim
halatları boynuna geçirimiş yağlı urgan gibi
bekliyordu
Kadıköy iskelesinde
iskemlesine
vurulacak
tekmeyi
Mustafa Aksoy
gelişini aldım onu nasıl harcadım
denizden bunalıp okyanusa
selâm çakan vapurun
Cahit Zarifoğlu
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Edip Cansever
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum
Edip Cansever
tam o zaman
marangozlar mis gibi rakılar içerek kayıklarında
konuştukça binlerce kayık
konuştukça binlerce köpük, binlerce kıyı olurlar
ve nedense bir vapur bizi alıp götürecekmiş gibi bakarız bir-
birimize
unuturuz sonra alıp başını gitmeyi de
yeter ki iki dudak arasına konsun gelincikler
Edip Cansever
Çocuksu bir heyecanla anlatacaksın,
vapurda nasıl simit attığını ve nasıl çılgınca kapıştığını martıların.
Içtiğin sahlepi, burnuna kaçan tarçını.
Zeynep Didem
kendine gelince olmadık anda
vapurlar yağacak yüreğinin adalarına yeniden
yeniden dalgalar
yeniden limanlar
yeniden sonu olmayan şarkılar
hepsi
yine birbirine karışsın diye saçlarımız
Akgün Akova
bir vapur telaşında kaybettim belki beklemeyi
Pelin Onay
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
Bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara
Sunay Akın
Ve deniz
Onun sularda olmayan bir sesle
mendireğin iri kayalarına yalvarışı
Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru
Cahit Zarifoğlu
Kalkmalıyım,
Dolaşmalıyım,
Sokaklarda, parklarda.
El sallamalıyım
Giden trenlere,
Kalkan vapurlara.
Cahit Sıtkı Tarancı
ve birgün istanbul’un bir cinnet sağnağında
ilk kez yapayalnız düşündüm akdenizi
beşiktaşta kadıköyde üsküdarda
gençliğim sularda köpük köpük son vapurların izi
tanrım dedim koma beni darda
bir başka kumardı benim ki yazısız turasız
son kez ağladım üsküdarda
Sıtkı Caney
Yabancı gibi bakma öyle yüzüme, yabancıyız biz elbet
Sen duruyordun bu vapurun ucunda ben geldim senin yanına
bakma öylece Ahmet …. görmeye çalış beni
ben senin ipucunum bu hayatta.
Akide Ufuk Türkelli
Gözlerin demeyelim,
Bende sürülen izlerin
Nadir bulunan her şey.
Vapurla seyahat eden
Bir kırlangıç örneğin,
Deniz aşırı gelmiş çiçek.
Ozan Can Türkmen
Bütün yolcularını
Boğaz köprüsünün çaldıgı
Araba vapurunun
boş seferleri
gibi yanlızca rüzgâr
gezinir sensiz
yüreğimde
Sunay Akın
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Cemal Süreyya
Bütün vapurlar, limanları unutsun
Sevgilinin izini sürsün enginlerde
Yadigar Ünver
İnsan , ömründe bir kez olsun, okulu kırıp, Heybeliada’ya gidebilmeli
Vapurun güvertesinde, yüzünü rüzgara serebilmeli
Hiç bir zaman itiraf edilmemiş aşkın muhatabıyla, göz göze gelebilmeli
Sonra kaçırabilmeli gözlerini güneşi bahane edip..
Dilek Kartal
Şiiriçi Hatları Vapuru
Nazım Hikmet vapuru
deniz ile arasına
dökülen asfaltı kırar
ve özgürlüğüne kavuşturur
salacak iskelesini
batmak pahasına
Can Yücel vapuru
alaycı bir düdük çalar
savaş gemilerine
ki rakı şişeleri asılıdır
can simitlerinin
yerine
Attila İlhan vapuru
keyifle yarar suları
içinde çünkü sevgililer öpüşür
ve güvertesinde
sigarasını rüzgâra karşı yakan
bir katil üşür
Edip Cansever vapuru
denize yansıyan
otel ışıkları altında
gider gelir boğazın en uzak
iki iskelesi
arasında
Orhan Veli vapuru
evlerine taşırken
telaş içindeki insanları
küpeştesinden atılan
simitleri kapışır
martı kuşları
Cemal Süreya vapuru
akşamüstleri giyince
ışıklı elbisesini
ince bir duman savurarak havaya
dansa kaldırır
kız kulesini
Sunay Akın
Şub 23
Şub 23
‘Rüzgâr suyun üzerinde durdu, ve ben yorgunum,’
sanki kan, çocuk gözüyle, dağılıyordu göğe,
duvara asılan resim, örselenmiş bakışlar
iç-içe geçtikçe!
‘Ve ben yorgunum’ derken bir harf
yuvarlandı kan gölüne, göle. Ossessione!
Akşam, gül yapraklarıyla birlikte iniyordu
şehrin kubbelerine, dem çeken güvercinlere.
Akşam, ömrün sonunda gül gibi dağılan, akşam!
Çocukluğun kuytularına döküldü tortular.
‘Ve ben yorgunum’ derken bir harf yuvarlandı göle.
Alüminyum yaprakta gezinen som altın iğne
kadının hançeresine saplandığında, akşam
kan rengiyle dağılacaktır çocuk gözlerinde,
yanılsamalar çöle dönen yürekte hapsolur.
‘Rüzgâr, gülün üzerinde durdu-ve ben yorgunum.’
Seyhan Erözçelik