Turnam, Bir Gün Bırakmıyacağım…

Güz geldi mi göçüp gidiyorsun buralardan
Mahzun kalıyor kalbim ve gözlerim..
Sen sevgileri ve yolları hatırlatıyorsun bana
Turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
Ömrüm oldukça ardından geleceğim..

Bir yamalı yelkenden sular damlıyacak,
Veya gemici şarkıları söyliyeceğim bir şilepte.
Merhaba rüzgâr diyeceğim, merhaba maden kömürü
Verin elinizi, kahve kokulu sahillere.

Turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
Cümle sevgilere, tekrar buluşmak üzre, veda.
Ormanlar, deniz çiçekleri, yunuslar
Vatanım tuz biber gibi kalbimde ama
Bu sevda başka sevda..

Hiçbir zaman dertsiz kalmadı gönlüm
Bir çift gözden, bir yapraktan, bir kuştan.
Daima daha taze, daima yeni baştan
Turnam bir gün bırakmıyacağım peşini,
Sen nereye, ben oraya, adım adım
İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım..

Bilmem nerelere gidersin gönlünce
Hangi medar şehrine, bir akşam vakti.
Gürültülü sokaklar, evler, iri kuşlar
Çıplak kadınlar arpa döver taş havanlarda
Bir pencereden ansızın bir hazin şarkı başlar…

Bir basık meyhanedir köşedeki, kemerli
Yol boyunca keşkül uzatır sıska çocuklar.
Trahomlu ve sıtmalı bir viski içerim
Sahilde zencefil yüklü gemiler uyuklar..

Ne denmişse yalan hayat için,
İşte o, yaşandığı gibi sokaklarda.
Cümle geçmişimi aziz bileceğim
Turnam bir gün bırakmıyacağım seni
Yaşamak ve sevmek için ardarda,
Ömrüm oldukça peşinden geleceğim…

Turgut Uyar

.

Kadere ve Gönlüme Dair

İşte ben hep böyle bildiğin gibi:
Kaderi öpüp başıma komuşum,
Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,
Belli efendim, besbelli
Yaşamaktan soğumuşum.

Yaz yağmurları misali yıllarca
Yağmış durmuşum kendi içime.
Zaten dünya öyle dünya ki kim kime
Herkes kendi derdine anca,
Herkesin yüreği lime lime…

Halbuki hayatı sevmem gerekirdi.
Acımayı, sevmeyi oldukça bilirim
Zamanla bir iş tutmayı da öğrendi ellerim,
Hem hayatıma bir de Havva kızı girdi,
Ama gel gör ki bu kaderim…

İşte ben böyle bildiğin gibi,
N’apalım bizi bir kez mimlemiş kader
Her zaman böyle, yağmur bulutundan beter.
İşte böyle hilafsız, gözümün elifi
Her zaman bir romantik portreye benzer…

Ben zaten bu dünyada tek başınayım, hey…
Bir sevdalı gönül bütün varım
Eğer o da olmasa ne yaparım,
Kimbilir hey
Ne yaparım…

Turgut Uyar

Bitti

upuzun
sessiz
kaypak
onca yıl

soluk bir resimde kaygısız gülüşün
karlı bir akşamüstü okul çıkışı
soğuk ve ayrılık kokan bir kasaba hatırası

çek al benden “sen” olan ne varsa

dizilir göz bebeklerime alacalı kasım yağmurları
sessizliğin mi kimsesizliğin mi çığlığı

sevdiğim,
tüm korkularını söndürdüm içimdeki kızın

dün gece
kestim nefesimin senle son bağını

usumda,
naçiz siluetin bir de karanfiller
dilimde eskitilmiş kor sevdan

sağır gecenin gözü önünde

…son dua…

bağışla …emi

Selma Özeşer

Ayaküstü Bir Sevda

Derin denizleri gördüm gözünde
Samanyolu mavisi – bir çarpıp geçen
Sessizlikte bir çığlık gibi
Gözlerinde uzayan bir an içinde
Yüzünü gölgeledi alacakaranlık
Bir kuş oldu eli avuçlarımda
Geldi gizlerime kondu dağıldım kaldım
Rüzgârda güz yaprağı kadar ürkek
Benden bir parçaydı oracıkta
Hoşçakal dedi gülerek

Benim şaştığım nasıl olur da insan
Bir bakışta birinin dönülmezi olur
Alır sırtına çarmıhını kendi kendine
Benim anlamadığım işte bu
Bu kadar yakınız demek ki sonsuza
Nasıl olur da bir çırpıda koca dünya
Yıkılır ve yeniden kurulur
Sonra sökülür gibi köklerinden
Nasıl hiç acımadan titremeden
Görüşürüz belki bir zaman der
Kendini bırakmadan giderken

Afşar Timuçin

Cebeci İstasyonu ve Sen

Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Sıcak bir kara sevda
Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu;
Acımsı, buruk.
mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
Sessizliği üstümüzden atamıyorduk
Bir saçak altında kararsız, yorgun
Saatlerce duruyorduk
Kimse görmüyordu bizi

Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
Bir başka türlüydü bu insanlar
Sen bir başka türlüydün
Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi
Gözlerin gözlerimde erimekteydi
Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun
Beni bırakma diyordun

Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
Bir yalnızlık duyuyorduk
Ağlıyordun, ağlıyordun…

Cebeci İstasyonunda bir tren
Nefes nefese soluyordu
Gerilmiş bir keman teli gibiydik

Ankara Kalesi’nde bir eski çalar saat
Bilmem kaça vuruyordu
Bir yağmur yağıyor inceden ince
İçimizdeki binbir düşünce
Harmanlar misali savruluyordu
Islanmış bir ceylan yavrusu gibi
Tiril tiril titriyordun
Gitsek gitsek diyordun.

Yüreğimin atışından deli gönlümce
Sırıl sıklam, paramparça, permeperişan
Türküler söylüyordum
Ağlıyordun, ağlıyordun…

Şimdi, şimdi seni düşünüyorum
Cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin
Paramparça düşmüş gönül ufkuma
İki yıldız gibi gözlerin
Gel Ey ciğerime saplanan hançer
Gel ey yüreğime oturmuş kurşun
Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan
Gel artık
Ne olursun…

Yavuz Bülent Bakiler

Ben Başkasının Yalnızlığı Olsaydım

ben başkasının yalnızlığı olsaydım
geceden başka sebep aramazdım şiire,
bir anı çıkarırdım sefere, adı: İkindi Treni
ve ilk istasyonda indirirdim bütün kelimeleri

iki bilet alırdım, biri gölgem için biri kendime
“gece benim mesleğim”, ona kalbimle çalışırken
yalnızlığımı bir anıdan önleyecek kadar ince
bir mektup pulunu terk ederdi, ben utanırdım

beklenmek güzelken kim gider hemen
bilmezdim yalnızlık kimin ve bu anı neden
daha trene binmeden, nereye, ne ikimizden
bir yolculuk çıkar ne de bir şiir ikindimizden

ben başkasının yalnızlığı olsaydım
bir anı olurdum kendinden başka kimseyi terk edemeyen

Haydar Ergülen

Ne Zaman

Yine çığ basmış bütün yolları
Yolu yok haber sormanın
Selam iletmenin dostlara
Hep kavgayla sürecek gibi yaşam
Korkarım ki
Aşka zaman bulamadan gideceğiz
İçimizdeki sonsuz sevgileri
Acının tabutuyla toprağa vereceğiz
Kim bilir
Belki yürürken belki yatakta
Bir yürekte bin şiir götüreceğiz

Ne zaman tatlanacak bu yaşam
Uzun bir öpücük gibi dudaklardan
Sen söyle ne zaman

Yine sabır taşıyoruz evlere
Sabır ki doruklardan yüce
Her adımda
Gelecek türkülenirken ince ince
Apansız bir ölüm fırtınası
Bir kanlı yağmur
Yaşam yasımızı tutuyor sessizce

Bu sabır çatlayacak bilirsin
Sel olup taşacak çekilen acılar
Bir gün
Ya yeniden başlayacak o yağmur
Ya da dinecek bütün sancılar

Ne zaman söylenecek türkümüz
Her yerde ve hep bir ağızdan
Sen söyle ne zaman

Adnan Yücel

Pupa Yelken

akıntıya karşı kendini yorma
zaten yorgunsun yeter biraz rahatla
akıntı belki seni kurtuluş için bir kıyıya sürükler
ama sen önce biraz rahatla

geride kalmış hayatın hep acı gömer ruhuna
aç yelkenleri haydi hepsi fora
doldur rüzgârları estiği yönden
doldur ki yol alasın nerden estiğini gözetmeden

tasalanma sen
elbet mercan kayaları geçer
fırtınalar atlatır
sulara hakim olursun bir gün yeniden

işte bu gün başlamalısın belki aklın için yeniden
bırak kendini rüzgârın estiği yönden
rüzgârın yönünü sen değiştiremezsin zaten
tanrının nefesini kullan denizlerin rüzgarını

dertleri bir yana bırak hüzünleri özlemleri
şimdi yola koyulma zamanı
demli bir çay yap kendine geç yaşam güvertesine
ufka dik gözlerini tepende pupa yelken

Memet Sefa Öztürk

.

Örümcek

-I-
kadının gitmesi gerekiyordu.
oturdu
şarap içti
sustu bir hayli

uzun baktı adama
anladı
acıdı içinde bir yer
usul usul ağladı

aşk bu dedi kendine
seviyorum onu
oysa, yalnızlık belki
aşk zannettiğim korku

-II-
çantasını açtı adam kadının
anahtarları aldı
gerekli dedi yeni şiirim için
kadın uysalca kalktı

bir taksi çağır bana
yolum uzak
senin dediğin doğru
geceyi hayal etmek
yaşamaktan daha güzel olacak

korkma dedi adam
her şey düzelecek
yanında olacağım
ama şimdi git

-III-
yağmur hızlanıyordu
korkmuyorum ki dedi
sadece biraz, ne derler
biraz üzgünüm işte
hepsi bu

hadi git dedi adam
ve unutma
sen olmazsan ölürüm

alıştın sanıyordum ölümlerine
bir şiir daha yazarsın işte
fena da olmaz
alışılmadık ölümler gerek
oysa büyük şiirlere

-IV-
kadının gözlerinde
köke tırmandı yağmur
camlarında taksinin
örümcek sürüklendi

adam bir ıslığa tırmanıp
yürüdü kendisine
cebinde
biten bir aşk
yazılmamış bir şiirle

Ayten Mutlu

Gitmek

Gitmek…Saklamaktır sevdiğini
yaralı kelimelerin sığınaklarında

Beklemeye karışan suçun cezasıdır..Gitmek

Sözünde duran ışıkların
vicdani yansımasıdır

Gitmek..Bir gururun ezdiği
yenilgideki ölümdür

Ellerinle yarattığın ateşin
ardına bıraktığı pişmanlıktır..Gitmek

Uzak kıyılara kürek çeken
soruların kapağındaki çıplaklıktır

Bir damlaya karışan
özleyişin tanımıdır…Gitmek

Gitmek..Adrese kilitlenmiş imzanın
çaresizliğidir gönüllerde

Tutsak kalmaktır
bedeli saklanmış hatıralarda

Titreyen ellerin
kavuşmasıdır gözyaşlarına

Gitmek..Kendi suçunun bekçiliğini yapmaktır
mezar taşlarında.

Ali İhsan Atiş