her anahtar açmaz bazı kilitleri
Akide Ufuk Türkelli
Şub 23
her anahtar açmaz bazı kilitleri
Akide Ufuk Türkelli
Şub 23
Hayatın bir pusulası var mı Ahmet ?
Yönleri pek seçemem ki ben
yön körlüğü oluştu bende sonradan.
Koklayarak buluyorum artık kuzeyi de güneyi de
Kuzey çürük kokuyor çokca, keskin bir amonyak kokusu yakıyor insanın genzini
Güneyi ise lodosun getirdiği taze çiçek kokularından biliyorum…
Gülme … .gülme, doğru söylüyorum Ahmet
Doğuyu aramıyorum mesela hiç,evimin doğusunda kırlangıçlar yuva yapmış
seslerini duyduysam yönümü doğuya çevirmişim garanti
her gün güneşe dua etmem bundan.
Körmüyüm ? Körüm ya Ahmet
yıllardır boşa baktı gözlerim hep
baka baka körleşti artık görmüyorlar hayatı
ama … ama sana birşey söyleyeyim mi Ahmet
bazen seviniyorum kör olduğuma,
hani körlerin başka duyuları daha bir gelişir ya
hani vücut eksik yönü hissettirmemek için daha bir çalışır, daha bir çırpınır ya
işte o çırpıntıyı gözlerin varken hissedemezsin Ahmet
körsen; daha güzel duyarsın kokuları, daha çok hissedersin güneşin yaktığını
daha esaslı yaşarsın hayatı.
İnanmıyormusun bana,
kapa gözlerini Ahmet kapa…
Hissettin mi ? az önce başımızın üstünden uçan martıyı, ne kadar yakındı söylesene
Çek burnundan deniz kokusunu içine iyice çek…
Yemin edeceksin Ahmet, denizi böyle güzel görmedin daha önce…
Oysa…denize ne kadar çok baktın hayatın boyunca
dokundun, ıslandın, maviliğine daldın defalarca.
Ama , yemin et Ahmet yemin et …
bilmedin ki sen denizi hiç..
deniz olmadın ki Ahmet!
Deniz olmadan nasıl bilebilirsin ki denizi, ağaç olmadan ağacı
ben diyorsun, insanım !
yaşıyorum etimle kemiğimle …
yaşamıyorsun Ahmet yaşamıyorsun maalesef.
Çokluklara sahip olmak köreltti seni biliyorum.
Tek kolun olsaydı mesela, daha çok severdin diğer kolunu eminim
Yani Ahmet, gözlerim var diye sevinme
dünya yalan söyler çoğu zaman herkese
ve duyduğunsa sadece kendi sesinin yankısıdır nedense
Yabancı gibi bakma öyle yüzüme, yabancıyız biz elbet
Sen duruyordun bu vapurun ucunda ben geldim senin yanına
bakma öylece Ahmet …. görmeye çalış beni
ben senin ipucunum bu hayatta.
İşte şimdi tekrar soruyorum sana
Hayatın bir pusulası var mı Ahmet ?
hayır …hayır şimdi istemiyorum yanıtını
neyi aradığını bilmesin önce,
neyi aradığını bilmek için yokluğunu hissetmelisin.
kırık bir kol gibi, eksik bir parça gibi yaşamalısın hayatı
nefes almamalısın belki bi müddet
kaybet Ahmet kaybet ….
bulmak istiyorsan önce kaybettiğini kaybet
Akide Ufuk Türkelli
.
Şub 23
Ey anı
kendini güneşe çıkar, canın sıkılsın orda
kendini unut orda, sarar
kendinden kaçtıkça kendine rastla
ey geçmiş ve sarı kumar.
Uçurumu anladım
inadım bitti artık
uçurumu anlayan haklıdır
uçurumu anlayan susar.
Sarı kumar ve kehanet
boynundan başlayan o ipek
uçurumdan atladım, uçurum ne demek
ikiye bölünmüş bir bütün
oysa ben senin için
değiştirilecek bir şeydim
bu yüzden yüzüme tuttuğun rüzgâr
parçalarıma verdiğin asit
seni de yaralayacak
beni olduğu kadar.
Birhan Keskin
Şub 23
Siz hiç duyarsız insanlara
Şiirler sundunuz mu?
Bir kıraçta kuru dala
‘Belki’ sularını salıp,
Yeşerir de al yemişler
Verir diye umdunuz mu?
Ardı sırsız aynalara
Yalnızlığı silmek için,
Bakıp bakıp karşınızda
Karanlığı buldunuz mu?
Aykırı isteklerde
Seslerin, sessizliği
Silip süpürdüğü
Odalarda oldunuz mu?
Siz hiç sığ sularda
Boğuldunuz mu?
Şükrü Erbaş
Şub 23
I
ey aşk, yaptığını beğendin mi:
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…
uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.
anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…
II
bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…
burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…
bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,
kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara
öyle ya
bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
İbrahim Tenekeci
Şub 23
sizi düşündüm biraz
sizi ve ellerinizi
vakit gece yarısından az ötedeydi
geceyi giyinip,
cüzdanıma birkaç şiir sıkıştırdım
her an size acıkabilirim diye..
sahil boyu yürüdüm sanki
dudaklarıma takıldı bütün eski şarkılar
fasıl muhabbetlerinde sabahlayan çocukluğumu hatırladım
rakı kokan kahkahaları
uykusuz coşkuları
dilimin ucuna gelip de bir türlü söyleyemediğim seviyorum’ları
çok sonraları öğrendim
asıl sarhoşluğun,
sevdada olduğunu..
siz bilmezsiniz
ilk defa hüzzamla seviştim ben
inkar etmeyeceğim,
rast’la da kırıştırdım
eh biraz da hicaz’la
ama ne olur kıskanmayınız
onlar hala var hayatımda,
siz başkasınız..
gözleriniz mesela
hani o soyarcasına bakan
hüzün bile gülümsüyor gözlerinizde
hüzün dahi sevdalı
sonra sesiniz
duyduğumda yüreğimi alıp da yanınıza kaçıran
haberim olmadan dünyaya geliyor bütün şiirler
büyütmekte zorluk çekmiyorum lakin
kelimelerimin babası olur musunuz..?
sizi düşündüm biraz
sizi ve sözcüklerinizi
üşümemek için kendime sarıldım
ve silkinip attım üzerime yapışan yufka yürekli vedaları
bir deniz vakti sizin için doğdum sanki
adımı haykırdı bütün deniz kabukları
adımı haykırdınız sanki
size ulaştığımda rüzgar saçlarımdaydı
rüzgarım saçlarınıza bulaştı
siz bilmezsiniz
biraz da mahcuptum beklettiğim için
çağırdığınızı duysam,
hemen gelmez miydim..?
sizi düşündüm biraz
sizi ve yüreğinizi
vakit gece yarısından az ötedeydi
yolların sizinle kısaldığını öğreniyordum
acemiydim
şaşkındım
yorulmuştum
avuçlarımda titreyen sevgimi dudaklarınıza götürdünüz,
size vuruldum..
sizi düşündüm biraz
sizi ve yine sizi
sakıncası yoksa yanıtlayın ne olur
birkaç sene önce
neredeydiniz..?
Pelin ONAY
Şub 23
gün gelir insan anlayıverir
tek başına yaşlanan bir ağaç olduğunu
o yüzden kederi yazmak isteyebilir
rüzgarın gövdesinde açtığı yaralara
sonbaharda şaşarak öğrenirsin
yaprakların rengine inanmamayı
ve zamanın o müthiş yalanını
o müthiş yalanını tutkunun, ihtirasın
anların, anıların,
çılgın bir nehir gibi kör koşularda
yaşadıklarının ve yaşayamadıklarının
dağlarda, odalarda, avunmalarda
çoğaldın sandığın azalmalarda
ışığını yitirmiş o ölü yıldızlarda
düşen bir yaprağın son gülüşünde açan
yankısız çığlıklarda
şaşarak öğrenirsin
zamanın ve hayatın büyük sırrını
gök sadece yağmura anlatır sonsuzluğu
oysa unutur damla toprağa değer değmez
yağmurun da kederli bir ülke olduğunu
unutmaktan başka güz yokmuş gibi
ve hayattan daha gerçek bir yalan
toprağa ne söyler yağmurun sesi
bir şarkı mı, bir şiir mi, bir güz hikayesi mi
yaşlı bir ağaç olsan, çırılçıplak bir ağaç
ne söylerdin, kalbinde esip duran rüzgara?
“beni terk et
içimde sonbahardan başka bahar kalmadı”
belki de gitmektir aşk, sadece gitmek
avare bir kederi sarıp yaralarına
rüzgarın devirdiği bir ağaç gibi
köklerini sessizce bırakarak toprağa
Ayten Mutlu
Şub 23
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.
Birhan Keskin
Şub 23
Bir anıyı bir şehre bağlayan
Hat üzerinde
Kendine kıvrılmış, kendine kurumuş
Yapraklar iyileşmez.
Ömür boş yere çıkılan bir yolculuğu anlatır
Yanlış bir yere uğramaktır sonbahar
Hışırdayan rüzgârdır
Yaprak hışırdamaz
Uzun bir yol gibidir gözleri insanın
Gelip geçen bir şey iyileşmez
Bu gece bu hat üzerinde
İyileşen zamandır,
İnsan iyileşmez.
Hadi ömrüm, geriye doğru tara kendini
İlerde bir şey yok, gördün
Yüzünü rüzgâra dön yeniden
İyileşen sen değilsin, zaman.
Zayıf belleğim, sakar algılarla
Bir ömrü hatırlamak zordur kuşkusuz
Ömrüm, hey ömrüm
Seni hatırlamak için yolumu uzattım
Daha fazla zaman verdim kendime
Bu gece, bu orta yaş ovasında
Bu hat üzerinde
Bana bir tek söz söyle.
Birhan Keskin
.
Şub 23
Hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
Bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
Unutma
Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma
Her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah “merhaba hüzün”
“merhaba yalnızlık”
diyerek başlarsın hayata
Ama hayat bağışlamayacaktır seni
Unutma
Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
Ahmet Telli