Gömüt Üzerine Bir Avuç Toprak

Herkes bir avuç toprak atıyor
Bense, onun üzerine
Birkaç parça gökyüzü atıyorum
Birkaç güney Arnavut türküsü
Zeyrin dalları altında o bunaltıcı sıcaklardaki
Birkaç ağustosböceği
İyi yürekli babacığım
Bunları çok severdi…

Fatos Arapi

Artık Bana Kızma

Eskiden biz ikimiz
Gökle deniz gibiydik;
– Birmizin üstüne bulut çökse – öbürümüz kararırdı
Birimize hava azıcık açsa – Her şey mavileşirdi öbürümüze.
Eskiden biz ikimiz
Ocakta iki odun gibiydik:
Birbirinden ayrılınca sönüveren
Birbiriyle birleşince tutuşan.
Ama sevi
ne de çabuk kine dönüşüverdi…

Artık bana kızma, hadi…

Fatos Arapi

Oza

neden çekip gitmiyoruz kıyılara

sıkıntılı yorgun ve bitkin
bir gece yarısı tam çekilme vakti denizin

tuttum yaratıcılığı övdüm, oza’dan sözettim dostlarıma
birden bir kuzgun belirdi, kesti yarıda sözümü
çakmak çakmaktı gözleri ve korkunç kara
dedi kuzgun: “kim ipler be bunları!”

“ey kuş!” diye bağırdım
“inan yıkıyor beni senin bir insan yerine kuş olman..
katılsaydın bu mutlu işte bize
katılsaydın ikiye bölmeye yeryüzünü”
dedi kuzgun: “kim ipler be bunları!”

“neler olmazdın düşün bir kez, büyük akıl hocası
deneyci ve makinaların tanrısı
tunç içinde yaşardın ey büyük yaratıcı
gözbebeği dünyanın, düşün bu yüce şansı”
dedi kuzgun: “kim ipler be bunları!”

“dev makinalar yapardın
kurardın demokrasiyi ne güzel işlerdi ya hani
kurtarırdın gereksiz kral ve kraliçelerden dünyayı
yok edip o fosilleri”
dedi kuzgun: “kim ipler be bunları!”

“ya da bir gün,” dedim
“uzaklarda ufacık bir kulüben olurdu da
incecik parmaklarıyla kirazlar yedirirdi bir kız sana..
öylesine bir yer övgüden yergiden uzak”

dedi kuzgun: “gel bir budalalığı,
sensin, varsa eğer yeryüzünün tek tutsağı
özgürsün, ama yok özgürlüğün özgür görünsen de şimdi
yarışa kalkmışsın son hızla o güçlü arabayla
ama bak direksiyonu yok ki

oza roza ya da bilmemkim yosması
ve bütün bu değişimler ne baş belası
toz toprak çamur olacaklar günün birinde
yaşam kısa öyleyse kim ipler be bunları!”

nasıl anlatabilirim şu şom ağızlıya
yalnız ilençli sözlere açık olmadığını ağzımızın
capcanlı dudaklarımızın güzelim dudaklara
ve serin sularına da değeceğini bir ırmağın

yaşamak ne büyük bir mucize
ama nasıl anlatırsın bunu yaşamasızın birine
belki de anlatırsın
ama kim ipler bunları be!

Andrey Voznezenski

Kavşak

İnce uzun bir iskelenin ucunda,
denize dikmiş gözlerini, kımıldamadan,
öylece duruyor adamın biri akşam üzeri.

Önünde su, arkasında kayalar,
unsurların kavşağında kalakalmış sanki.
giderek kararıyor çevresinde suların rengi.

Ya bir gemi var bu saatlerde beklediği,
ya da sulara bırakıverecek kendini.
öylesine ince bir denge ki!

Roni Margulies

Tıraş Olurken

Yüzüme dokunurdu Elsa.
Oturmuş ben kitap okumaya çalışırken.
Metroda seyrederken karşımda oturanları.
Denizden çıkmış rüzgarda üşürken.
Elsa yüzüme dokunurdu.
Rahatsız olurdum ben.

Tıraş olurken dün aynanın karşısında
Aklıma geldi birden.
Duyar gibi oldum parmaklarını yüzümde,
Yanaklarımda, dudaklarımda.

Düşündüm de sonra,
Üç yıl olmuş;
O yüz başka yüzdü,
Bu yüz başka…

Roni Margulies

Bir El

Gün boyu koltuğunda
sere serpe yattıktan sonra
akşamları gelir köpeğim bazen
bilgisayarın başındayken ben,
başını dizime kor, bana bakar.

Okşarım biraz, gider yine yatar.
sevilmek istemiştir besbelli
bilmek istemiştir sevildiğini:
Gelir, aradığı güvenceyi alır.
mutludur artık, uyuyakalır.

Nasıl da vazgeçilmez bir duygu:
kendimizi yalnız hissettiğimizde
bir an her şey biraz ağır geldiğinde
bilmek yanağımıza dokunacak bir el olduğunu.
ve ne kadar kolay sanıyor köpeğim bunu!

Roni Margulies

Tertemiz Şeylerden Sözedeyim

Tertemiz şeylerden sözedeyim
İlk sevdalarımdan, ilk dostlarımdan.
Ne toprağın kokulu çiçekleri
Ne yıldızlar
Ne vahşi gönüllü, vahşi ruhlu insanlar ;
Hiç, hiç bir şey kalmıyor ebedi olarak,
Her şey kuruyor sabah çiğleri gibi.
Ama bir şeyler kalıyor ki çok kıymetli.
İşte bu kalıntıların parıltısı
Bir emanet sanki sonsuzluğa.
Çimenler üstünde oturmak
Dostlarla bir şeyler okumak
Dolaşmak yıldızların altında
Gelecekten konuşmak…
Rüyalar boyunca fakir çocuklar
Zengin görünüyor insana
Bir kız sevmiştim bir zamanlar
Sessiz – sedasız
Ne dilerse yapacaktım benden
On dördünde ay gibi tamdı sevdamız
Ama şimdi zamanın külleriyle örtülüdür
Gönlüm baştan başa.
Uzun uzadıya yeretti bunlar hafızamda
Koca bir ömür boyu
Mezarlarında kaldı sevdalarım
Artık genç de değilim ki
Zaman gelip geçiyor yanımdan.
Hala gençlik var ya dünyada
Ve her yerde açılıyor ya genç gönüller
Gelin ey genç dostlarım
Vahşi diyarlara göç edelim
Ve masmavi göğün altında
Temiz, tertemiz şeylerden sözedelim
Huzur ve rahatlık bunda…

Ho Chih – Fang

Omuzumda

O, omuzumda oturuyor benim,
Kimseye görünmeden:
Yabancı göze görünmez
Onu yalnız ben görebilirim.
Şakaklarımı okşuyor tatlılıkla
Ve sıcaklığıyla ellerinin
Hafifletiyor ağırlığını
Dayanılmaz acıların:
Istırapla mıhlandığımda,
Kederle çarmıhlandığımda,
Ve hayatın boyunduruğunda
Donduğunda kanım;
Ve bir ölüm öpücüğü gibi
Acı, deldiğinde kafatasımı,
Odur silen alnımdaki teri
Sevecen eliyle.
Ayaklarımı çelip de
Beni yolun ortasında
Deviren yorgunluk
Ansızın siliniverir!
Ve hazırım yeniden
En uzak yollara gitmeye;
İçimde bir sevinç
Dudaklarımda bir gülüşle;
Bu demektir ki
Oğlum öptü beni;
Omuzumda oturan,
Kimsenin görmediği…

Jose Marti

Final

Demek hiç bir şeyi unutmuyorsun peki
Öyleyse elveda, haydi git
Birbirimize söyleyecek hiç bir şeyimiz yok;
Müsaade ediyorum, gidebilirsin
Maamafih biraz daha bakle
Yağmur yağıyor… Bekle ki kesilsin
Dışarısı çok soğuk onun için iyi giyin
Aslında kışlık bir manto giyinmen lazımdı
Her şeyini iade etmedim mi?
Bende sana ait hiç bir şey kalmadı
Mektuplarını ve resmini almıştın…
Madem ki ayrılıyoruz bana bir kere daha bak;
Fakat dikkat et ağlamayalım,
Zira bu aptallık olur
Zavallı kafalarımızın seviştiğimiz günleri
Tekrar yaşaması için, ne kadar da kuvvet sarfetmesi lazım!..
Güya hayatlarımızı birbirimize ebediyyen vermiştik
İşte, şimdi tekrar geri alıyoruz
Bundan sonra ikimizde kendi ismiyle
Başka yere gezmeye, yaşamaya gideceğiz
Şüphesiz bir müddet ıstırap çekeceğiz sonra
Hataları affeden yegane şey;
Unutkanlık gelecek…
Ve diğer insanların arasında sen ve ben olacağız
Böylece mazime karışacaksın
Belki tesadüfen sokaklarda birbirimize rastlayacağız
Benim görmediğim elbiselerle sen geçerken,
Ben kaldırım değiştirmeden sana sadece uzaktan bakacağım…
Sonra birbirimizi uzun yıllar görmeyeceğiz.
Dostlarımız benden sana haberler verecekler;
Ben ise, hayatım, kuvvetim ve her şeyim olan senin için
Nasıldır diyeceğim…
Koca aşkımız bu küçük kalpte miydi?
İlk günler acaba deli miydik?
Tanıştığımız an ki heyecanları hatırlıyor musun?
Sevişiyorduk… İşte , aşkımız buydu…
Birbirimize karşılıklı “Seni seviyoum” demek
Ne kadar kıymetliymiş Allahım!
Hakikaten garip.Demek herkes aynı kelimeyi mırıldanmış : Sevmek!
O halde bizde diğer insanlar gibiydik…
Ne çok yağmur yağıyor. Bu havada gidemessin,
Öyleyse kal… Evet kal, anlaşmaya çalışacağız…
Bilinmez ki, kalplerimiz değişmelerine rağmen
Belki eski günlerin tatlı anılarını hatırlayacaklar…
Elimizden gelen her şeyi yaparız
Birbirimize karşı daima iyi olmaya çalışırız.
Malum ya nihayet eski bir alışkanlığımız var.
Oturuver benim yanımda, eski sıkıntıların başlasın
Bende senin yanında eski sıkıntılarıma dalayım…

Paul Geraldy

Düş Gibi

Bu gece bir konuk gelecek sana
Itır kokulu gün odana indiğinde
Pencerende solgun yüzüyle belirecek
Sana bu gece bir konuk gelecek

Yorgun gülüşünü tanımasan da
Sürgünde söylenmiş şarkılar gibi
Yüreğine sessiz bir yağmur düşürecek
Sana bu gece bir konuk gelecek

Günün bir ucundan ölüm giriyor
Bedenin üşüsün de yüreğin üşümesin
Özlemler uçururken coşkulu sesin
Sana bu gece bir konuk gelecek

Erinçli yazlar da gelir kavuşursun
Ev içlerinin tutkulu sessizliğine
Beyaz kuşlar gibi uykular süzülecek
Sana bu gece bir konuk gelecek

Kadınım benim acımayı bilenim
Kuşkulum tedirginim sevecenim
Üşümüş su dalgın kar acılı yel
Bu gece benimle sana gelecek…

Haydar Ergülen