Karıma

Ara sıra uykunda geleceğim sana,
beklenmedik uzak bir ziyaretçi gibi.
Dışarda bırakma beni sakın,
beni sokakta bırakma,
sakın sürgüleme üstüme kapıları.

Usulcacık gireceğim içeri,
oturacağım ses çıkarmadan,
gözlerimi sana dikeceğim zifiri karanlıkta,
bakacağım doya doya yüzüne senin,
sonra çekip gideceğim, bir öpücük kondurup.

Nikolay Vaptsarov

****

Veda

Rüyalarına geleceğim bazen
Beklenmedik bir konuk gibi uzaktan.
Sokakta bırakma beni
Kapıyı sürgüleme üstümden.
Usulca geleceğim.
Oturacağım ses çıkarmadan
Gözlerimi dikeceğim seni görmek için karanlıkta
Sana bakmaya doyunca
Bir öpücük konduracak ve çıkıp gideceğim…

Nikola Vaptsarov

En Çok Ona Sarılmışım Hayatta

Ne söz yetiyor anlatmaya,
 Ne düzgün cümleler kurabiliyorum.
Şiirlerde de başladı suskunluğum.
Kendimi anlatamıyorum.
Vazgeçtim sanma sakın,
Sevmekten,
Sanma ki istemiyorum.
Her gün daha çok yakıyor bu ateş,
Yandıkça sarılıyorum ateşlere!
Ve daha çok seviyorum.
Ben hiç bir şeyi yarım bırakmadım.
Çünkü sana daha başlamadım.
Şimdi çok yorgunum.
Dinlenmek için, kendime çekiliyorum.
Zamana uzanıyorum, susuyorum.
Kimsesizliğim titriyor,
Üzerimde yalnızlığım,
Gözlerimi kapatıyorum.
Seni düşünüyorum,
Adın yüreğimde dövme.
Şimdi kalbim bükük,
Başım; yalnızlığımın omuzunda
Bir tek ona sarılmışım en çok hayatımda,
Yalnızlığıma.
Ne zaman istersem hep yanımda…

V.Kayra

Kalbine Gel!

Hani bazen özlersin, burnunun direği sızlar,
Atlayıp bir gemiye sevdiğine varmak istersin,
Hiçbir rüzgâr el vermez,
Etrafında buzdağları sıralanıverir,

Hani bazen sevmek istersin, kalbin yerinden çıkacakmış gibi,
Tutup ellerinden yıldızlara varmak istersin,
Hiçbir rüzgâr el vermez,
Etrafında karadelikler sıralanıverir,

Hani bazen mutlu olmak istersin, balon görmüş bir çocuk gibi,
Koşup çiçeklerin üzerine atmak istersin kendini,
Hiçbir rüzgâr el vermez,
Etrafında dikenler sıralanıverir,

İşte tam da o zaman, tam o zaman,
Şöyle bir silkelen,
Kalbine gel,
Tozu dumana kat.

Adem Özbay

İçinden doğru sevdim seni

İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

EDİP CANSEVER

Nereye gidersek gidelim


Nereye gidersek gidelim, hep geç kalırız
bulmak için yola çıktığımız mutluluklara.
Ve hangi kentlerde kalırsak kalalım,
geri dönmede geç kaldığımız o evler,
ayışığında bir gece geçiremeyeceğimiz bahçeler
ve sevmede geç kaldığımız o kadınlardır hep
elle tutulamayan yakınlığıyla bizi kahreden.

Ve bize ne kadar tanıdık gelirse gelsin,
burcu burcu kokuları çevreye sinmiş,
o aradığımız çiçek bahçelerinin
hep dışından geçirir bizi sokaklar.
Hangi evlere dönersek dönelim geceleyin,
vakit geçtir, kimse bizi tanımayacak kadar.
Ve hangi nehrin aynasına bakarsak bakalım,
sırtımızı dönünce ancak, görürüz kendimizi.

Henrik Nordbrandt

Annesi Yok Akşamın

1.

Kararsız bir yağmurun sıkıntısı desem değil,
bir başka şey bu, ama ne. Tanımlamak gerekirse, ezberini unutmuş bir çocuğun
alnından öpen
hüzün.

Aşka dair onca hikayeden sonra adı hakikat konulan
sevgili.
Kalbimin ayazında üşüyen
yıpranmış bir hatıra olsan da şimdi
bak bu yağmurdan bir sicime dizilen kolye,
gözyaşlarımdan yapıldı.

Kendimle konuştukça ikiye bölünen ben, ben bensem
bendeki öteki kim.
Kendine saklamak sırları, örtmek yaraları,
Ah! silahlı dolaşmak arasında dostların.

Annesiz çocuk kedileri kapıma bırakıp kaçan sokak,
girip otursan,
yaslansam dizlerine
konuşsak.

Akşamın geceye değen teninde bir ürperti. Akşam ki
gökyüzüne yazdığı bir şiirdir kanatlarıyla kuşların

annesi yok akşamın.

2.

Akşamın geceye değen teninde bir ürperti. Akşam ki
gökyüzüne yazdığı bir şiirdir kanatlarıyla kuşların.
Kime hayrım dokunduysa bir düşman edinen ben,
bir imlâ hatası kadar masum ve suçluyum.
Hayallerimi seyrettiğim aynadan
yüzüme vururken ışık
-Kahramanı olabildim diyorum hayatımın.

Hayatın ters yüz edilmiş hali olmalı ölüm. Yani
korkulacak birşey yok, sessizlik sadece, sessizlik
ve sessizce kucaklaşmak
börtü böcekle.

Ben yolun bittiği yerde yolu kendinde bulan yalnız,
varılamayan yakın. Ve artık varsam da olur
karanlıklar şehrine
elimde kimsesi kalmamış ölüler için
hayattan toplanmış çiçeklerle.

Akşamın geceye değen teninde bir ürperti. Akşam ki
gökyüzüne yazdığı bir şiirdir kanatlarıyla kuşların

annesi yok akşamın.

3.

Yağmurda karar kılan son yazın kasveti çöktü şehre
akşamla tamamlanır artık evler,
eksilirken bir şeyler içimizde.

Ben tamamlanmak istemeyen eksik,
kaybetmeyi kabullenmiş mağrur.
Gölgesi ömrümün üstüne düşen,
artık hiçbir şeyim olan reddettiğim suret,
ne zaman sesine bir şefkat tonu verip
seslense
köprüleri yıkılmış bir nehrin karşı kıyısından
sessizlik birdenbire.

Yüzünü akşamın göğsüne gömmüş bir bulut,
incecik ağladı penceremde
serinlik birdenbire.

Ey! ruhumun benzeri. Kalbimde kabul gören akşam.
Beni kendine çek ve ruhumu kucakla,
-bu sulara bırakılan bedende üşüyen ruhumu-
ruhumda huzur bulan hüznü kucakla
yüzü avuçlarında üzgün çocukluğumu.

Akşamın geceye değen teninde bir ürperti. Akşam ki
gökyüzüne yazdığı bir şiirdir kanatlarıyla kuşların

annesi yok akşamın.

4.

İçine ağlayan içli bir çocuk gibi incecik bir yağmurla
indi akşam.
İşte unutuldu sanılan eksik kayıp ne varsa
bir bütünde yerini bulan parçalar
artık anlamını kaybetmiş, aramaktan vazgeçilmiş
yanıtlar.

Söz bitti. Annem öldü. Saklanacak karanlığım kalmadı.
Alın yalnızlığımı örtün üstüne,
artık üşümem akşamları.

Bir ağaç düşünün ki; terk edilmiş olsun yalnızlığına
uçurum kenarında
eğik, cılız,
tutunamadı dallarıma.

Ah! haksız yere hırpalanmış sahipsiz çocukluğum.
Birer deniz feneriyken karanlıkta anneler
fırtınada kaybolan bir gemiydi henüz zaman
fırtınada bir gemi,
bir gemi kâğıttan.

İçine ağlayan içli bir çocuk gibi incecik bir yağmurla
indi akşam.
Saklanacak karanlığım kalmadı. Söz bitti. Annem öldü.
Alın yalnızlığımı örtün üstüne,
artık üşümem akşamları.

Akşamın geceye değen teninde bir ürperti. Akşam ki
gökyüzüne yazdığı bir şiirdir kanatlarıyla kuşların

annesi yok akşamın.

Oya Uysal

Gezginin Üç Tılsımı

1.
zaman

son hecesi kırılır gecenin, ürperti veren yalnızlığın tüm renkle-
riyle; şaşkın bir sen, sessizlik kadar ince; gözlerde boğulan
hıçkırık. karanlık yürür ağır ağır, uçuşur kalbimde sevgiden yana
ne varsa. kanayan dudaklarını çığlığın, şarapla yıkardım; deniz
kalırdı geriye, çığ düşerdim tersime. kutsanırdı sönmüş acılar,
ölüm doğrulanırdı, kayardı direnç noktası ömrün; kendi eksenin-
de dönüp duran insanlar kadar.

içini vakitsiz açan mavilikti yüzüm. iz. giz. tuz. gökyüzünde çakan
kıvılcımım; sert sularda attım bedenimi, ah atım, avradım.
silahım olsaydın, gece olsaydım ben de.

şimdi vuruluyorum. göğe taş kesiyorum. son hecesi gibi
kırılıyorum gecenin. zaman oluğu kaldırımlarda geziyorum.

2.
gülışığı

gerdik ya ölü yüzlerimizi rüzgârın sesine, sevdamıza savrulan
küller kadar ıslak gözlerimizi kurutmak için; dökük tekneler gibi
yalnız kaldık çiçek kokularına sinmiş sularda. ve saçaklarında güz
tuttuğumuz göğün göçebe ömrüne yıllardan ekleyip çıkardık
acıyı. düş solgunu gençliğimize sığmaz, bütün köprüleri kun-
daklanan gecelerimiz. yine de parlayacak yer bulamaz, suya biri-
ken yıldızlar. sen kendine akıt ışığını; kaybolan ellerinde kan,
tanrısız kurban edilen iblisler. gül ötesi kaç ışık geçti, ucuz mut-
luluğumuzun prizması gözlerimizden?????????????

çocuk şarkılarında eridi yedirengimiz, umut ve ses olup; şiirimizin
kırık penceresinde. an an yaşamaktayız anıları, kanlı bellekleri-
mizden hiç silinmeyen.

bir gün tutulmayacak nöbeti sessizliğin.

3.
yaşam

bir bir geziyorum ölümleri, gecenin bakışları arasında. sabah
göğe yelken açıyorum, gündüzler tanımıyor beni nasılsa. Ayna-
larda yürüyorum bazen, martılarla düşüyorum denize; dudak-
larımı siliyor acılar. soluk alışımı duyamıyorum. sokak lambaları
gibi geç yanıyorum. gölgeler yürümüyor artık. kıvrılan yollarda
şarap lekeleri, sabahın ilk izi. ezanla dönüyor evine yüzü
külrengi gececikler. kaç kuytuda paslanıyor yalnızlık? üşüyorum.
gideceğim.

ve ben güzün ağlayacağım
——- sulara çekileceğim dönerken balıkçılar
——- yakamoz göreceğim dümensiz simsiyah gözleri
——- öleceğim
ve ben!

Kaan İnce (1970/1992)

Bir Eflatun Ölüm

kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.

Behçet AYSAN

Bu Aşk, Bu Şehir, Bu Keder

1.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda
hoşça kal

kendine bir başka
gökyüzü büyüten

kardeşim

gece feneri

hoşçakal kal çaldığım

ıslık

söylediğim türkü
doludizgin karlarda.

hoşça kal

annemin
yüzü

hep beyaz yaşmaklı

sırı dökülmüş bir yalnız
aynada.

hoşça kal

dolunayın
altında

ıhlamur ağaçlarına

kazıdığım
şey

hoşça kal uzaklarda yanan
anızların parıltısı hoşça kal.

2.
bir gün gelecek bu gün de
bir anı olacak nasılsa

oturduğumuz bu masa
bu kum saati, bu rüzgar, bu eski
komodin

bu kırık
sandalye

bu kelepir yürek
bu aşk
nasılsa.

3.
hoşça kal ayak izim
serseri sokaklarda

hoşça kal

yarım kalmış
duvar yazıları

hoşça kal

bir gün gelecek
akacak yeraltı suları

hoşça kal

yakut, bezirgan, gön

hoşça kal eski zaman
aktarları

gidiyorum

bu şehri bu yağmuru
bu düşleri

bu aşkı bu kavgayı bu kederi

size bırakarak.

Behçet Aysan

Çakıl

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.

Bedri Rahmi Eyüboğlu