Söylence

akdeniz gülüşlü bir çocuk olsaydın
ağzının kıyısında uçarılıklar biriktiren
yüzünde bin bir haylazlıkla sevseydin beni
yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime
dokundukça portakal çiçekleri dökerdi
sevilmekten ürpertili dingin gövden

ah çocuk ah kadın ah sevgili
sözlerin aşkı anımsatsa da
gülüşünde onmaz acılar gizli.

Haydar Ergülen

Geldim

Oraya geldim –
oradan gittim:
Öylesine yakındık ki.

Dalından kopardığım yeşil elmanın
iki yarısı değil
hepsini yediğin kendisi gibi.

İçinden geçtiğimiz kokulu karanlığı
delip geçen parlak ışığım gibi.

Koyu yeşillikler içindeki evin
gözümüze çarpıveren
sarı sıcak penceresi gibi.

Ayaklarımızın altında kıpırdanan
serin denizin parıltıları gibi.

Öylesine yakınız ki
oraya geldim –
orada olacağım.

Yorgun musun?
Yattın mı?

Uyu –
düşünme beni.

Oruç Aruoba

Aşk ateşi

– Bu, bakışlarla, okşamalarla sık sık tazelenmezse, aşk ateşinin kadında ne çabuk söndüğüne güzel bir delildir.

Âraf/D. Alighieri

“Adamlar aşık olduklarını sansalar bile, hatta aşık olsalar bile, üzerlerine varılmadıkça bir süre sonra ateşleri sönüp evlerinin yolunu tutuyorlardı.”

Kötülükte bulundun mu kork

 

Kötülükte bulundun mu kork,
Emin olma çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur.
Allah onu mutlaka bitirir!
Bir kaç kere, yaptığına pişman olur, utanırsın diye örter gizler
Lutfunu meydana çıkarmak için defalarca da örter de
sonradan adaletini göstermek için cezalandırır:
Bu suretle iki sıfatının da meydana çıkmasını,
Lutfunun müjdeci, kahrının da korkutucu olmasını diler.

Mevlâna

Ayrılık Günü

Kizlep tutar sevüglüg adrış günü belgürer
Başlığ gözüğ yapsama yaşı onung savrukar

Aşk ne kadar gizli tutulsa,
ayrılık gününde ortaya çıkar.
Yaralı yüreğinle gözünü yummaya çalışma,
gözyaşların etrafa saçılır.

(Hüsrev Hatemi-Çelebi Bizi Unutma s.46)

Sanılar

Şimdi belki benim gibi ölesiye yalnızsındır
Uçan kuşları gözlemektesindir tek başına
Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin
Radyo dinliyorsundur ya da susarak
Bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir

Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin
Belki de anılarını deşiyorsun bir olmazı
Bir açmazı derinden derine kurcalar gibi
Bir kahve içmeyi bir elma yemeyi kurarak
Saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle
Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin

Mahpus gibi tutsak gibi belki köle gibi
Yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir
Belki de kendini bağışlamıyorsundur
Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü
Kırık tirenler gibi öylece kalakalmışsındır
Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur
Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için
Belki sen de benim gibi ölesiye yalnızsındır

Afşar Timuçin

matmazel bu akşam ölebilir miyim

bir ağaç gölgesini istemeden,
kimse beni eşkiya saymadan,
dağlara büyümesin diye çocuklar,
kentler artık yağmurun gözleri olsun diye
matmazel, bu akşam uykunuza düşebilir miyim…

bir ağacı kuşlara verip,
yaslanıp duvara sigara sarar gibi
küfretmeden ve arkadaşlarım gibi haberlere düşmeden
güneşin yeryüzünden çekilip ateşler içinde gitmesi gibi
matmazel, bu akşam yüzünde dalga gibi kırılabilir miyim…

sürgündüm ve cebimde ıslık,
cebimde yaralı su sesleriyle gelmiştim
saatimi yolculuklara kurup elvada demeden
sizde de sürügün düşmemek için matmazel,
en son gurbet ölümse dünyanın öbür yüzüne gidebilir miyim…

yaprakları bile kımıldatmadan
orada, hemen orada elinize bir not tutuşturup
bir devrimci gibi beş dakikadan fazla beklemeden
ama üşümeyesiniz diye yazdan sonra, kıştan evvel,
matmazel herkes sevişirken, bu gece yoksunuz diye
ışık gibi sönebilir miyim…

sizi sevmek bir intihar saldırısıdır.
beyrut u telaviv den özlemek gibi
oda dolusu kurumuş gül gül ve rüzgar bırakarak
gözlerinizde mülteci olmamak için
yurduma gider gibi matmazel,
bu akşam sabra şatilla da ölebilir miyim…

camdan süzülen yağmur tanesi gibi hafif
ama taş kadar ağır düşmeden hayatınıza
cama yüzünü yaslamış çocukların nasılsa hüznü
öyle rüzgarımı saklayarak geçiyorsam hayatınızdan
anneme sormadan,babamın ayakkabılarıyla sokağa çıkar gibi
matmazel, yağmur gülüşünüze düşmeden bu akşam ölebilir miyim…

Fadıl Öztürk

yüzünün ne işi var

Geceyi atlattık amenna..
Rüya da görmüyoruz eyvallah..
Peki yüzünün ne işi var, dalda titreyen yağmur damlasında..

Dilek Hanım

Çiçekler kurumuş

Çiçekler kurumuş
burdan da mı geçtin?
Ağaçlar, dallar, güller kurumuş
Kurumuş daha bahçede bitmemiş otlar
Çatlamamış tohumlar kurumuş..

Sevgili!
Nefesim kuruyor usul usul
bilsen nasıl
Gülüşüm , sesim, ellerim
kuruyor sevgili…

Yoksa sen?
Geçme ne olur
Benden geçme sevgili !

Dilek Kartal

Kendiliğinden Kırıldı Kalemim

Şehir uykuda sevgilim
Sokaklar yumdu gözlerini sabaha..
Henüz gecedeyiz
Sevdiğin yağmurlar iniyor kente
Ve balkonda senden konuşup
Rakı içiyoruz biz…

Malum
Takvimler hazandan soruluyor bu ara
Seni arıyorum gece gündüz
Durmadan karaladığım saman kağıtlarda…

Hangi hecede yitirdim seni kim bilir
Hangi şiirin uyağında
Mahpus kaldı düşlerim..
Yoksa
Zaman mı yataklık etti yokluğuna?
Tuhaftır,
Kendiliğinden kırıldı kalemim…

Okan Savcı