Uzak Kaderler İçin

Birgün bir yağmurla garip garip
-Çoluğu çocuğu terk edeceğim-
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir defne çıkarır gibi kayalardan, Âdemden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım…

Birgün alıp başımı gideceğim
-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar…-
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardında, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam…

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum
Herkesin derdinden pay isterken
Uzak kaderlerin suları çağlar şimdi
Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden

Birgün bir parkta otururken biliyorum
Bir el yağmurlarla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla
Uğultulu bir sarhoşluğun içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim

Turgut Uyar

Ölüm

Ölüm çok güzel olmalı,
yumuşak, kahverengi toprakta yatmak,
birinin başının üzerinde çimlerin dalgalanması, ve sessizliği dinlemek.
Dünün olmaması, ve yarının olmaması.
Zamanı unutmak, hayatı affettmek, barışta olmak…

Sylvia Plath

Saklanan Yalnızlık

sabahın görülmeyen karanlığında,
ruhların titrediği vakit ortaya çıkar yalnızlık.
sonra, suların diplerini kendine mesken eder,
hiç çıkmamak için yemin etmiştir sanki oradan.
ama yengeçlerden rahatsız olur herhalde..
kaçar oradan arkasına bile bakmadan.
sığınacak başka bir yer arar,
sonra kendini bir mahzene kapatır.
yıllanmış şaraplarla sarhoş olur.
birden kapının açıldığını farkeder,
mutlu bir yüzün içeri girdiğini hisseder.
ama iyi bilirim ki o mutluluktan nefret eder.
ordan da kaçar korkarak ve apansızca,
sonra ısssız bir çölün ortasına bir vaha yapar
kendisine.
kaynağından su yerine kan çıkar,
ve ağaçları hep kaktüslerdir oranın.
birden dertli bir insan görür,
sevinir o da yalnız kalmış diye,
mecnun olduğunu anlar onun ,
sonra döner deliye.
isyan eder kendi kendine bağırır, çağırır,
hiç gidecek yerim yokmu diye..
aklına parka bir fikir gelir.
bulutların arkasını düşünür.
orda beni kimse rahatsız edemez diye.
başında şimşeklerin çaktığını görür birden,
sonra bulutların yavaş yavaş kaybolduğunu,
bütün varlığıyla ortada kaldığını anlar,
bir an dünyayı terk etmeği düşünür.
başka bir alemde gizlenmeyi dener
etrafındaki bütün ışıkları söndürür,
çünkü o ıssızlığı ve karanlığı sever.
aniden ortalığın aydınlandığını görür,
göz alıcı bir ışığın varlığını hissder.
sonra olağanüstü bir orkestranın sesini duyar.
çünkü serenant yapmaktadır tanrıya orda melekler.
hem gözlerini kapatır hemde tıkar kulaklarını.
gizlendiğini sanar böylece varlığını.
kaşmaktan başka çare kalmammıştır artık,
sonsuz bir kaçış, nereye gideceğini bilmeden.
saklasınlar diye güneşe ve aya yalvarır,
unutur bir şeyi,ikiside aydınlatıcıdır.
bir an yalnızlık kendini öldürmek ister,
sonra cayar kararından,
cehenneme gitmekten korkarak.
sonra öyle bir yer bulur ki yalnızlık.
ilelebet kimsenin rahatsız edemeteceği,
istediğini yapabileceği,
ve orası yaşadıkça onu da yaşayacağı
ve onun istemediği halde onu paylaşacağı
ve kimsenin onu bulamayacağı bir yer,
neresimi oarası?
paramparça bir yürek.
kırılmış bir kalp…..

Ali Pektaş

Faili Malum Şiirler

FAİLİ MALUM ŞİİRLER…( OKUNMAYACAK KADAR ÜSTÜNKÖRÜ UZUN VE KEDERLİ..)

Faili Malum Şiirler..
ben geceleri faili malum şiirler yazarım
bir köy yakılır uzakta
ve çığlıklarla inler dünya
her çığlıkta bölünür Batman’ın uykuları
faili meçhul bir cinayet olurum..

yakılan köyümde yitirdim
yaşanmamış çocukluğumu
Halepçe’de vurdular gözümden sakındığım umutlarımı
seni haddinden fazla seviyorum
yüzümü koparır mısın yerinden

seni kendimden sağıyorum
beni benimle başbaşa bırakma
çabuk al cep aynamı ve git!
sen varken kendimle başbaşa kalıyorum
hayatıma kattığın kirli öyküleri
ve babasız çocukları bana bırak
çabuk git!
seni yakılmış köylerimden
yaralı ağıtlarımdan
türkülerimden zılgıtlarımdan biriktiriyorum
ve ben tarihe bir ünlem koyuyorum
kocaman bir SON ol! ..
çünkü ben sonları bile kendimden çok seviyorum

acemi tarafımdın istedim ve ansızın gittin
seni bana sordum senden sonra
ziyan oldum
şimdi cevaplıyorum anlamsızlaşıyorum
ya sen bana bensiz kimsin
ve ben sana sensiz kimim
ikimiz de yokken birbirimize neyiz
sus! .. ziyan olursun

sende depremler olurken
ben masum ışıltılı beyaz bir sonbahardım
üşenmedim bütün yağmurlarımı sana yağdım
yasak ve yitik bir aşkın suretinde
bütün umutlarımı yaktım

herkesten sakladığım
bakir kokulu ‘istanbul şiirim’ gibisin
bercestesi sen olan
yani; ‘bir şehir nasıl böyle baki bir canan olur
anlamayaz insan
ömründe bir kere İstanbul olup geçmemişse dünyadan’

bundan sonrasını kendime susacağım
kimse bilmeyecek kıyısız yalnızlığıma vuran gözlerini
ve sözlerin en güzelini bana sustuğunu
hiç kimse bilmeyecek
bu şiirden çıkıp gideceğim..

dedim ya ben geceleri faili malum şiirler yazarım
tetiğine basılmış bir silah gibi sarsılır batman
bir anne dul bir geceye sarılır
cami önünde bir adam babalığından vurulur
bütün çocuklar birazdan ağlayacaktır

terkettiğim şiirden sonra
bir parkta rastlıyorum sana
mendil satan bir kız çocuğuydun adın züleyha
bir Türk kızı
ürkek ve nazlı duruyordun
tarihin en ince sızlayan yüreğiydi ürkekliğin
aşkın bin yıllarlık yazgısını anlatan
bir şarkıydı sesindeki dua
konuştum seninle beni çok duygulandırdın
yaşın yedidir daha
yüreğimdedir artık o sızı

duygusallığımda bir çocuk ağlamaya başladı uzakta
sana onu anlatacağım;
adı ‘rengin’ bir Kürt kızı
elleri yüreği küçücük
tedirgin bakıyor
bakışlarındaki tedirginlik bin yıllarlık yazgı
ağlıyor; gözündeki yaş ülkesinin iliğindeki hasret
ve anası sever onu
çünkü yüreğinden doğurdu
bir Kürt kızı ‘rengin’
gözyaşı iliğimdeki öfke
yüreğimin en sır yerinden vurdu
sırf bu yüzden evimdeki bütün atlasları yırtacağım

ağıtlar geceyi yırtarken
uykusunda irkiliyor dünya
gözlerindeki tedirginlikle örtüyorum yüreğimi
bir düşün yanık bağrına sokuluyorum usulca;
çamura bulanmış kırık bir misketi anımsatan çocukluğumun
sütü kesik süt annesi bir kadın
evini yakmışlar ağlıyor
vatanım; yakılmış hayallerim
ağlayan anaların yurdu vatanım
sözcükler hain olmasa daha çok şey yazacağım

seni düşünüyorum sonra
kiminle sevişsen anne oluyorsun ona
antik bir vadide vereme yakalanıyor bir zambak
terkedilmiş ufuklarla birlikte üşüyorum
ve üşüyerek büyüdükçe çocuklar
çiçekler ekiyorum dört bir yana
tomurcuk tomurcuk büyüyor aşk

bir bir canlanırken gözümde anılar
en sahte yüzüyle üstüme hışımla geliyor hayat
ve ben bu şiirde bu denli kalmayı çok isterken
çekip.. çekip gitmeli diyorum
bakışlarında sapanını gizleyen
filistinli bir çocuk oluyorum aniden
dört yandan şehirlere ölüm yağarken
aşk bize göre değil
HEYHAAAT..!

öyle sitemkar susma nolur
beni hüzne ihbar ediyorsun
tarih boyunca en ince sızlayan yürek kimindir
ve o zı şimdi evrenin neresindendir diye sorma
bu azap nerde başlar
ve nerde biter bu suskunluk
bunu en iyi sen biliyorsun

her şeyi bilişinden ürküyor şiir
mavi bir düş gören bütün şehirlerde
şimdi sevdalar tayakkuz halindedir
bense gözlerimdeki çocuğun ölümüne aşina
biraz da faili meçhul
barikatlar ardında
hayra yormayı unuttuğun bir düşten
sesleniyorum sana;
bıktım yenilgilerden n’olur gel ve beni bul!

kocaman bir yalnızlıktan
ölümlerden yıkımlardan
ve her dilde söylenmiş sevda şarkılarından
kopup gelmişim bu yalnızlığa
bulmak yitirmenin şartıdır
bunu en iyi ben bilirim diyorum
ağlıyorsun;
kuru bir hüzün yağmurunda ıslanıyorsun
gözyaşın nemlendirirken nazlı seherleri
gözlerin gözlerime karışıyor
yitir beni artık bu azap bitsin!

‘ya kanayan bir dudak öpeceksin
ya öptüğün dudağı kanatacaksın’ dedim
güldün
ne de öpülesiydi dudakların gülerken
hayatıma çirkin suratlı bir ayna düşürdün
ne milattan önce ne de sonrayım
dul bir insanın şehveti kadarım
işte şimdiyim ve burdayım
beynimi hangi fahişeye armağan edeyim? !

en doğru sorular çarparken suratımıza
gamzelerindeki rüzgar
gözbebeğinin kokusunu ulaştırır bana
utanırsın
uyruğuma uyacak bir ölüm bulmak zor gelir sana
kal-u bela’da ruhunun künyesine kazılmış aşkını
inkara yeltenirsin..

ey gül yaprağının ve şarap tadının esrik sızısı
ey renklerin kirlenmeyen yasası
ortadoğunun çıkmaz sokaklarında
kurşunlanan ömrümün yargıcı
solma!
bilesin ki gül solarsa
öfkesi kınsız çocuklar üşür
ışıldamak haram olur sokak lambalarına
çünkü feodal bir yaradır bu sevda
kılcal bir zulümdür biraz da;
dört bir yana ekilen zambaklar işgal altında kalır..

yine de biz hiç yılmadık
tarihin küflü karanlıklarından
aydınlık gecelerin çocuklarıyız biz züleyha
durmadan umut serperiz karanlıklara
bu şiir bitmeden
bensiz hiç bir güneş doğmayacak
aldırma! kırgın bir deliliktir benimkisi
ülkemin iliğine düşen zulüm cemreleri tükenmeden
ahuları bilemek haramdır
sen üzülme, sadece gülümse
vakti gelince gitmem gerekecek bu şiirden

ne bu şiir ne de bu şehir önemsiyor
yüreğimdeki sevdanın ağır devinimini
bir sen farkındasın be rengin
kürtçe gülümsediğimin
züleyhanın gülüşünden kan damlıyor
genç kızların haremlik parmaklarına
her yanından yırtılıyor mintanım
ne vakit gülmeye yeltensem
bir kuyu imliyor yerimi
işte sırf bu yüzden
yeri gelince ansızın çekip gideceğim bu şiirden

dedim ya ben geceleri
faili malum şiirler yazarım
bir intifadaya başlar içimin çocukları
şiirin binlerce yüzünün
ve kırmızının binlerce tonunun görüldüğü
ölümün ve kanın mecrasız aktığı
dünyanın mazlum topraklarında

bizim ölülerimiz bile gülümser
hayata mı kapıyorlar gözlerini
yoksa yeni bir dünyaya mı
burası mı zulmün odağı yoksa sözlerim mi
büyüyen sevinçlerin olsun
sevinmelisin züleyha
sanaysa bu son vasiyetim rengin
emzirme artık gözlerindeki cesetleri

bazen anlamsızlaşabilirim metin olmalısın
ki deden de öyleydi mutlaka
ben bu şiirden çok şey öğrendim züleyha
renginle tanıştırdım seni
rengin seni anladı sen de onu
beni kim anladı ki
zaten hiç bir zaman anlamamıştır gül
o hükümdardır
zalim olsa da biz bükme boynunu diyoruz
oysa hiç anlamıyor
ondan başkası yok başka şarkı bilmez bülbül

ben varım! !
geven derler bana bizim oralarda
baharda değil kar kış boranda yeşeririm
ve yanarım her hazanda
bülbül işte
değiştiremediklerine katlanmayı öğrenmiş
mevsimler hep bahane
güneş her zaman doğuda(n)

sırtı yokuş olur nedense takvimlerin
bu yüzden masumum çünkü yoruluyorum
hem kim kendisini suçlar ki;
her zaman hayatımıza girip çıkanlar değil mi zalimler
ve mevsimleri her şeye benzeten şiirler
şiirden ve aşktan olmasa
bir kibrit çöpüyle yakarım takvimleri
mevsim de olmayacak bir daha yamakta..

biz ise katlanmayı öğrenemedik daha
çünkü bizim ellerde sevgiliye dava derler
dava;
güneşin ne zaman nerde doğduğu önemli
kimle doğduğu da
yoksa düşünsene papatyayı
onca zulüm ve kıyım yaşamış
bahtımız gibi kararmış bazen
gülün çilesi zalimliğinden
bülbülün ki sinesinden bahşedilmiş
ya papatyanın ki neden..

ve sen mıh gibi çakıldığım şiir sen!
gah esrik bir Türk kızı züleyha oluyorsun
sesindeki eşsiz aşk duasıyla
gah suskusunda vatanımın hüznü
Kürt kızı rengin
şiire gebe-kısır gecelerim oluyor ama sen yoksun
nerede ne zaman şimşek çaksa yağmur oluyorsun
ruhumun gizli bahçelerinde
soluksuz bir hazandır yokluğun diyorum
çığlığımın yankısını susuyorsun..

ah be şiirin esrik kızı ahh
vatanın inliyor dünyanın dört bir yanında bak;
mekke mahzun çaresiz ayasofya perişan
hama ahh diye inler halepçe ise suskun
ve
ortadoğunun orta yerinde yaralı bir yürektir kürdistan!

tek frekanslı bir radyodan
Türk sanat müziği dinlemek kadar sevimsiz
bir gecenin sabahında başlayınca bu isyan
gözyaşı olup ağzıma akıyor içimde biriken esaret
ve biraz daha paslanıyor dilimdeki pranga
yıldız yıldız ışıldarken künyeme kazılı sevda
‘hepiniz birsiniz’
KALU BELA
aklıma geldiğinde değil
zamanı geldiğinde bu şiirden gideceğim..

ve ben geceleri fraili malum şiirler yazarım
gökten müruz ve ölüm yağar şehirlere
siren sesleri telsiz sesleri karışır ağıtlara
ölüm hayata düşen son kırağıdır beyazmı beyaz
tedirgindir anneler kaygılırdır babalar
herkes kendi çemberindeki ölüme ağlar
oysa herkes biraz da başkasıdır
mesela babamın bıyıkları kaygıdan beyaz..

babama bir açılabilsem zulmü o an yok edeceğim
güneşin saçları sarkarken gecden sabaha
babam;
hayatımın en anlamsız ve en izdüşümsüz
çığlık çığlığa çıldırtan suskunluğudur
ve ben faili meçhul ölümlere
en acemi müşteriyim
Allah aşkına söylesene züleyha
sustuğun yerden solmaya başlıyor ‘rengin’
yüreğimi hangi güzele peşkeş çekeyim..

bu kaçıncı oturumumuzdur hasrete dair
omzumuzda kederin tek celsede boşanmış yüküyle
bu hayat hengamesinde
iki bilardo topu gibi çarpışmamızı
neden çılgınca buluyorsun züleyha
hayat ilk görüşte çılgınlığı göze çarpan
tek kuram değil midir
ve mucizeler yaşama pamuk ipliği ile..
bu sevda yitip gidecek gecede
bu şiir kalacak hasreti nazlı sabaha
gözden çıkarılmış yaşamlar bize bağlıdır

bak işte her şeyi unutup seni düşünüyorum
bir yangından arta kalan sis ve duman oluyor üsküdar
koynumda dişimden tırnağımdan arttırdığım
ve yitirmekten korktuğum umutlar
ve karşımda gözleri yıldız yıldız çöpçü çocuklar
sırtımı sıvazlıyor gözler(n) her sabah
kaldırımlara düşen bakışlarını arıyorum
savruk ve dağınık duruşunu
ki böyle bir duruşa şahit olmamıştır
İstanbul’da kaldırımlar
İstanbul dediğin sevimsiz ve siyah..

bu şiirde bana ait bir şey yokmuş züleyha
siyahı sevişim suadın nevrotik hallerinden
ezikliğim ‘rengin’in iliğindeki hasretten
ruhumun yırtıkları senin kan damlayan parmaklarından
sevdam bezm-i elestin zindanlarından emanet
sırf bu yüzden bu şiirde bu denli kalmayı isterken ben
çekip… çekip gitmeliyim günün birinde aniden..

binbir gece masalları değil anlattıklarım
bilemezsin; bir sevdada kırıntı bile olamadan
yitmek ve yitirmek acıdır
acıtır dipsiz göllerin sularındaki sessiz nilüferleri
faili meçhul ölümleri kanıksayarak
beynimdeki zincirlere aldırmadan
başımı aşktüyü yastıklara koymayı düşünmek
bembe gecelerde…yalandır
anlamsızlığımın ateşinde can çekişiyor bu şiir
geceler acıdan koyu kızıl..

hala anlamadın mı kimse anlamayacak beni
bilmeyecek bütün acılarımı senden ödünç aldığımı
gömleğimi yusuftan
cüretimi ‘rengin’in sevdasından almışım
ben sevmelerin ustasıyam leylican
işte bu yüzden
elindeki kavalıyla mozarta eşlik ediyor
sırtı ve umutları yamalı bir çoban
evrensellik;
cudiden evereste uçan bembeyaz bir ölüm
ve sırf bu yüzden evrenselliği ve şiiri çöpe atıyorum

yıpranmış kelimelerle anlattım seni özür dilerim
taa dedemin içini delen bakışlarımı
gizledim senden ve herkesten
artık korkmuyorum züleyha ve daha çok seviyorum seni
gözlerinin rengini yanına almadan
ve sağa sola bakmadan şiire aldanmadan
hiç habersiz çıkıp gelmeni istiyorum
sonra da ansızın çıkıp gitmeni
bilenler bilirler söz sanatlarından devşirerek yazarım bu şiiri
yazarım da..
duvar dibinde ağlayan çocukluğumun
bir damla gözyaşında boğuldu
bildiğim tüm felsefeler..

yüz asırlık bir yazgının çocuğu(yum)
ve bin yıllarlık umuda gebe bir yaşam!
öyle yadırgı bakma bana
hiç bilir misin ki bazı şiirler neden ağlar
aç yüreğini ve dinle
acılardan süzülmüş bir umudun eşiğinde doğmak
ve uyanmak her sabah bir namlunun glgesinde
yüreğinde yarım asırlık bir toprak damın metanetini taşımak
ölümle kapı-komşu bir yaşama sarılmak
direnmek
düşünmek
sevdalanmak
umut tandırında pişen sıcak bir ekmekle kuru soğan yemek
Şıwan dinlemek sonra
‘mın beriya te kıriye’
ve ve ve
ve’ler ki
mavi bir sevdayı ve şeyh mehmed emin’i
gömmek yüreklerin en yerlerine
ve ağlar mı bir insanın şiiri
ağlar işte ağlar anla züleyha
ve ve ve’erkilerini susmak

üçler yediler kırklar aşkına
kırk asır geçse de tek sırrım adın kalacak
geri kalanı anlatacağım
hatırla tüm bunları kazı künyene
üzerine akşam kızıllığının çöktüğü çölüm ben
ölüm dedim aşk dedim isyan dedim adına
bir hiçliğin destanını anlattım
hala anlamadın mı
asanın yardığı kızıl bir denizdir artık yüreğim
mahzun akarım dünyanın her yerinden
sırf bu yüzden;
her kabusu hayra yordum züleyha
bakışlarındaki ayın şavkı vurunca yüzüme
kendi hüznünde boğulan aysar bir gölüm ben..

şiir yolculuğunda susmuşken kendime
bir imgenin kovuğunda buldum seni
sevdan çetin bir devinim oldu içimde
kürt kızı rengin dedim yadırgadın
türkün kızı züleyha dedim kanadın ödünç gömleklere
gözlerimdeki umudu yitirdim gecelerde
bütün yolculuklar kadar renkli
ve bütün kervanlar kadar ahenkliydin
ölümün kuyusuna rehin verdim ömrümü
sustuğun adım çınlasın kulaklarında züleyha..

ve sen haftanın şiirertesi gecelerinde gelirsin aklıma
bu şiiri ifrit yapıp yolladım sana
ki yüreğinin tacını gönlüme taşısın
süleymanın asasından düşen kurt
gelip yüreğime düşmüş zamansız
sahipsiz bir asa gibi yıpranmış kırılmışım
cinlerin nazı ele verdi gözlerini
sen de sebe melikesi kadar zalimsin
bir de kutsal rüzgarların yalancısıyım
beni değil bu şiiri bir de hiçliği sevmişsin..

dedim ya bu şiirden çok şey öğrendim
büyüdüm seni yoğurdum
sen yaşa beni ol’dur
uzun vadeli ticaret bu kısacık hayatta
anla ki tomurcuk bir yansımadır
bulut sevimli bir yadsıma
ve hidrojen spastik doğumdur aha hiroşima..!
daha ne diyeyim ne diye anlatayım ki;
dün ile yarın arası konsantre bir andır bu gün
sonrası yoktur an içre sonsuzlukların
çift başlı bileşkedir aşk: dilemma
madde ikizlerin özürlüsü aç gözlü bir ölüdür diğeri
insan muamma
şiir biter ten ölümlü ruh ölümsüz aşk sonsuzdur züleyha..! !

Hasan T.. (Pejmurde Dilim)

Uçurum Su Kırlangıç

Alnın bir uçurum
önce gözlerimin
sonra dudaklarımın düştüğü
ve her seferinde
saçlarına takılıp kaldığı bir uçurum.

Serin bir su alnının kokusu
Bu çok sıcak şehirde
birdenbire önüne çıkan
yenileyen, dirilten
serin bir su.

Gözlerin
yükü ağır iki kırlangıç.
Bana doğru, kalbime doğru
uçan, uçan iki kırlangıç.
Kimi zaman değip geçen,
kimi zaman çarpıp kalan,
karanlık şeylerden aydınlıklar taşıyan,
sevinçle kederi,
aşkla çileyi,
bugünle yarını yansıtan
iki kırlangıç …

Süreyya Berfe

Adresi Kayıp Üryan Bir Ağıt

ayrılık kekremsi bir tat bırakıyor damağımda
ellerimde kanıyor kırmızı bir gelincik
gecenin dördünde üryan bir sessizlik
b o ğ u l u y o r u m
sessizlik ki derdimden harap düşmüş,sefil
sevdiğim
kuşatılmış geceye kurtuluştur adın
el değmemiş geleceğe fermandır varlığın
hiç olmadığım kadar gerçeğim bugün,yalın
/d i n l e a n l a t ı y o r u m/

-gözlerinsizgöremiyorsözlerinsizduyamıyorum-

benim vatanım tüm şehirlere uzak
ve her ülkeye yakındır dağları
yüreğim yüreğine bu kadar yakınsa
acın yüreğimin acısıdır artık

bir kuş çırpınır ayazda,yitik
kalbi ürkek bumerang oluverir
sevdiğim kuşun kanadına takılır
bir gece de iki umudu bitirir

sığınmak isterim bir şeylere
sığmak isterim bir kente
sığ sular gibi bi çare
s ı ğ m a z s ı n i ç i m e
sığ(a)mam,sığın(a)mam kimselere

ibadet gibi düşünürken vakit vakit seni
o vakit,her vakit ve şimdi,düşünürüm
aklıma bir tek gözlerin gelir
bir gülüşe sığdırırsın ömrümü
aklımı dudağının kıvrımında heba ederim
ömrüm
t u t u k l u
e l l e r i n d e c a n v e r i r
acemi intiharlar dizi dizi önüme serilir

sanadır tüm serzenişler
sitem etmeye kıyamam
isyanlar gövdem de boy verir

-ç a r e s i z i m-

yalnızlık beni kendince sahipleniyor
abanıyor üzerime üzerime
varlığınla can çekişirken
yokluğunla direniyorum
/k i m s e s i z l i ğ i m e/

ıslak gözlü,rüzgar bakışlı çocukluğun aklıma geliyor
i r k i l i y o r u m
kıyamıyorum sevmeye bile
y e k p a r e p a r e p a r e
gel ömrümü ruhuna sürgün eyle
gel ruhumu ruhuna kelepçele

özlemler sığmıyor akıyor şah damarımdan
lime lime etseler sen çıkacaksın her parçamdan

azad et bakışlarını sal üzerime
(değil mi ki biz bir bütünüz)
sarmaş dolaş olsun gözlerimiz
sözlerini savur benliğime
kazırım mıh gibi tüm hücrelerime

senin aklın ki ahengidir ömrümün

/g ö k k u ş a ğ ı m/

-geleceksenyağmurolurdökülürüm-

her zerremde seni s/aklıyorum yar
gökyüzünde yıldız diye seni arıyorum yar
şiirime hece diye
düşlerime gece diye
s e n i e k l i y o r u m y a r

/N E R E D E S İ N?/

bensiz gelen sabahlara kaçıncıyı ekledin?

günlerim kifayetsiz
dağlarımda hüzün var
eşkiya bir geceye kurban verdim aşkımı
bu kahrolası ayrılık hangimize revaydı?
bu berbat yalnızlık söyle şimdi bize hak mı?

s u s u y o r s u n!
cevap bile vermiyorsun
soğuk bir nefes kadar özledim seni
ben bu kalp ağrısı ile nereye kadar giderim?
y a b i r l i m a n o l u r u m
y a l i m a n a b i r g e m i
y a b i r y a r a o l u r u m
y a y a r a y a ç a r e
olurum işte bir şey!

sevdiğim
bu yine çözemediğim çok yanlışlı bilmece
azar azar bitirdi inan
ö l ü y o r u m i n c e i n c e
kalmadım artık
/ b i l e s i n ! /
e r i y o r u m g ü n d ü z g e c e
-kan revan içindeyim-
y i t i y o r u m h e c e h e c e

düş kovanında iğneli arılar
ne zaman hayaline insem
iğneyi canıma
zehri kalbime akıtırlar

kara gözlü
kem sözlü
y a r . . .
düşlerime sür gözlerini
gözlerine düşlerimi
kınama beni
b a ğ ı ş l a !
/akla beni/

-gözlerime süreyim sürme gibi hasretini-

sevdiğim
ezelden yoluma çıkmış
gider sandım
yerimde saydım
bir adım gitmedim ileri
yarim bir med-cezirdi
gelişi gibi hazin oldu gidişi
yarim bir med-cezirdi
ben kaldım
o g i t t i

-seviyorumbensenibensenisenisenibenseni-

ilk
günkü
gibi..

Fulya Codal

ben şimdi gelmiyorum ya

– su gibidir insan dediğin
çatladığı yerden akmak için yol arar durur kendine
yıkmak ister bendini

kırgınım
ve bunun ne anlama geldiğini henüz bende bilmiyorum..

İbrahim Tenekeci

ben şimdi gelmiyorum ya
zehir zemberek bir kızıllığa uyanıyor düşlerim

içimi içimden soyup
en olmadık zamanlarda akın ediyorum çığlıklanmış korkularıma
şaşkınlıktan dilimi yuttuğumda mesela

ben şimdi öylece duruyorum ya
zevk ediyor büyücüler kahve diplerinde

çok biçimsiz hınçlar büyüttüğünde
yaşamak bilgelik gerektirir diyorlar
oysa bilgeler de ölüyor sonunda

şart mıydı kahraman olmak diyorum
haritalarda kaybolurken masallarımız
cennet hangi sevabıma daha yakın bilmiyorum

ben şimdi susuyorum ya
tinerci çocuklar karton döşeklerinde uyuyorken
en dibinden karanlığın bir ağlamak geliyor

ama ayaz

batık gemilerinizin içinde çırpınan ruhlarınız hala kafa tutuyor
sökülmüş geleceğinize
bizim de karaya vuramayan med-cezirlerimiz
g/örmeye çalışmadığınız heveslerimizden damlıyor

biz iyi insanlarız diye bas bas diretiyorum
öfkenizi hala anlamıyorum
bu kin de nesi manzaranın önünde

anlatın diyorum
bilmek anlamamaktan kötü değil
’kalbin kabı akıldır’
– su gibidir insan dediğin
çatladığı yerden akmak için yol arar durur kendine
yıkmak ister bendini

– öyleyse bu katılık neden

ben yolumu bulurum
kaybolsam da bulurum
önüme barikatlar kurmayın
yeter bağırmayın benliğimde

ve bu kadar çok susmayın
sizi duyamıyorum kibirlendiğinizde
alçak mı oluyorsunuz
gönlünüzü alçaklara indirdiğinizde

ki sessizken daha çok anlıyorum düşüncelerinizi
ama yalandan bozma gerçeklerinizle
çoğalmayın zihnimde

topraklarımda devşiriyorsunuz aklınızı
fakat görüyorum ki
nankörlük etmek için yaşayan adımlarınız var
çok fazla hainlik beslemiyor musunuz damarlarınızın akışkan şahaneliğinde

ben şimdi kanıyorum diye
daraltmayın eksenimi
akbabalar gibi üşüşmeyin tökezlediğimde

yaşlarımı toplarken dağıldım
yaslarımdan tutunmayın

bunlar benim intiharlarım
alacaklı değilim hayattan
en acısız sözcük ölüm artık
yaşamaktan daha yalın

sayıkladığım için
bu kaçıncı tekrar demeyin ne olur
saymıyorum artık lekelenmiş parmak izlerimi
bozgunlara uğrattığım saç diplerimi
yoklamıyorum artık

şiirlerin doğum sancıları için dişlerimi sıkmaktan
imgesiz yaşayanlara inat
rahmini parçalamayı öğrendim cümlelerin

kasımayazında
inceldiği yerden kopamadığında büyür mü insan siluetleri

Fulya Codal

Ödül

 

Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.

Aslı Erdoğan

Endişe

“Bir an iki yabancı olduğumuzu düşündüm. Sen bir anda kalkıp yerini başkasına verince, bütün konuştuklarımız, gülüştüklerimiz hayal gibi geldi…. Zamanı geldi sen gittin, ben bu hayalden uyandım irkilerek…”

Sorma Bana

Sorma bana kimim
Nerden geldim buraya
Gözlerimdeki kırmızı bulutlar
Hangi günlerden sorma.
Elbet olmuştur geçmişte
Açıklanamaz şeyler
Bağlardan çaldığım üzümleri
Yemişimdir yaslanıp mavi göğün göğsüne
Sorma bana kimim
Yaşım kaç, işim ne?
Bana “seviyor musun?” de.
Başka bir şey sorma.

Turgay Fişekçi