Sıçrayan sudan mı
İrkilip dökülüyor
Sarıgülün yaprakları?
Basho

Nis 04
Bu yılın da sonu geldi:
gizledim bizimkilerden
başıma ak düştüğünü.
Etsujin
Çeviri: Cevat Çapan
Yıl göçüp gitti
Gizliyorum babamdan
Kırlaşmış saçlarımı!
Etsujin
Çeviri: Kenan Sarıalioğlu
Nis 04
Yalnızlık bir ateşböceği
“Bak! Bak şurada!” diyecekken
yanımda kimseyi göremiyorum.
Taigi
Nis 04
Geçmiş… O şimdi gölge iken şimdi canlı bir
Varlık olan; o şimdi ölen, şimdi canlanan
Varlık; evet o dalga, o girdabı anmanın
İnsan için nedir?.. Evet insan ki doğmadan
Ölmekle uğraşır, ve bu kör bahta katlanır,
Geçmişte durmasında gerek var mıdır?.. Hayır.
Ölmek hayatı tazelemektir: Biz ölmesek
Düşler ölür; hayat düşünen insanoğlunun
Olgunluğuyla bir tüm o… Her birleşik fikir
Bir sarsıdır, onunla kımıldar bu toplumun
Sonsuz atomları, uyuyan parçacıkları;
Dünyamızın. özetle, fikirdir düzencisi.
Geçmişte kabil olsa duruş, saplanış, kalış,
Yarın nasıl hayal edilir?.. Aklı mahveden
Durgunluğun usancı ile tıknefes, susuk,
Ancak bir ot misali biten, hep pinekleyen,
Bitkin, bunak, pırıltılı, solgun suratlı bir
Varlık… Bu işte arda kalan geçmişin yüzü.
Geçmiş, o bir eğitmen, o bir pir, o bir baba,
Halin tutup sinirli elinden, sabırlı, ağır,
Bir ufka doğru yedmeli… Gelecek şafak dolu
Bir saklı gök ki bolluğa aydın beşik; o gök,
Fikrin kanatlar açtığı bir gök bilinmeli;
Gelecek çıkınca ortaya geçmiş silinmeli.
Ahmet Muhip Dıranas
Nis 04
Ikiru (Yaşamak) – 1952
Akira Kurosawa
Nis 04
Senin yerinde olaydım, güzel çocuk, bilsen
Neler yapardım ben,
Neler yapardım o mübhem nazarlı gözlerle…
Senin yerinde olaydım o hüsn-i esmerle,
O tazelikle, o şûh
Edâ-yı hâr-ı şebâbmla, pür-harâret-i rûh,
Bütün gönülleri meshûr-i iştiyâkım eder,
Ve bî-sebeb muğber,
Uzaklaşırdım… O bî-çâre kalbler o zamân
Muhabbetimle, firakımla mübtehil, nâlân
Sönüp giderlerken
Durur gülerdim uzaktan, semâ-yı hüsnümden.
Senin yerinde olaydım, bütün şümûs-i garâm;
Zebûn u bî-aram,
Dönerdi titreşerek pîş-i iğtirarımda:
Senin yerinde olaydım, leb-i vekarımda
Ölür de bûselerim,
Huzûz-ı aşkına olmazdı kimsenin hadim.
Yazık değil mi fakat nazlı bir vücûd-ı melek
Sevilmeden ölmek?..
Senin yerinde olaydım, hayır, severdim ben;
Ve kendi hüsnümü başlardım önce sevmekten.
Bu rûh için bir hak
Biraz da kendini sevmek değil midir, yaşamak?.
Tevfik Fikret
Nis 04
-Şimdi ben doğrusu evvelki çocukluklardan
Nâdimim; gönlümü isrâf ü tebâh ettiğimi
Bin merâretle bu gün anlıyorum; bir vicdân
Bana ihsâs ediyor işte bitip gittiğimi
Ben ki bitmez sanıyordum bu hayâtın şevki…
Etme, Nesrin, bana zehretme şu bir dem zevki!
Kız bu son âşıkmın kaç gecedir en coşkun
Bir muhâbbetle alevler saçan âğûşunda
Hep bu şekvâ-yı nedâmetle, mu’azzeb solgun,
İnlemiş sonra -Bunun neşve-i bî-hûşunda
Birtesellî bulurum belki…-hayâliyle bütün
Cism-i bî-tâbım bezletmiş idi:
-Bak her gün,
-Her zamân ben şeninim, hep sana münkâdım ben.
Lâkin artık yetişir: Aşk, o benim menfurum,
O benim zehr-i hayâtım… Bana hep sevmekten
Bahsederler; bunu artık çekemem, ma’zûrum!
Diye hem aşkını ithâm ederek, hem nevmîd
Bir verem hastası halinde müselsel ve medîd
İstikâlarla beraber yine ondan ebedî
Bir şifâ bekleyerek, kaç gecedir pür-nefret
Bir telezzüz, acı bir zevk ile eğlenmişti.
Şimdi artık bu ma’îşette büyük bir zillet,
Bir sefalet görüyor; ağlayabilmek… Heyhât!
Çoktan olmuş ona bî-gâne bu mat’ûn-ı hayât.
Ağlasam, âh azıcık ağlayabilsem, ömrüm
Bütün âlâm ile ekdâr ile geçsin, aramam.
Ağlasam, belki biraz yağsa o rahmet, görürüm
Şu bulutlarla sönen günde açık bir akşam.
Fakat efsûs!…
Evet, efsûs ki bî-çâre, senin
Ebediyyen kalacak böyle mülevves bedenin,
Ebediyyen kalacak böyle mülevves rûhun.
-Ağlamak… Hîç o sa’adet bana kısmet mi olur?
Ben ki bazîçesiyim her emel-i mekrûhun,
Bana ölmek yaraşır, başka sa’adet mi olur?…
Ah ben, ben ki henüz gönce iken solmuş gül
Gibiyim, böyle mülevves, bana ölmek bile züll!
Ta çocuklukta penâh ettiği âğûş-i vefâ
Doymadan germî-i nüşînine bî-çare sabı
Ebediyyen soğuyup, en acı, en rûh-gezâ
Bir ma’îşet onu velyetti… Bu bir hayye gibi
Çocuğun ma’il-i ulviyyet olan tıynetini
Sanki tesmîm ederek, cevher-i sâfıyyctini
Bir kömür haline koymuş, ona artık yaşamak
Bir felaket gibi olmuştu; reh-i âmâli
Bu soğuk terbiyenin karları altında uzak,
Pek uzak, hem bütün âsâr-ı şereften hâlî
Bir beyâbâna açılmakta idi; belki yarın
Bir güzel göz, iki dikkatli nazar, bir dalgın
Vaz’ı giryân-ı garîbâne, kızın bakir ü tam
Ne kadar duygusu kaldıysa tutup mahvedecek;
Sonra bî-çâre kadın -dul, beceriksiz, bed-nâm
Bir çürük meyve kadar hâr u mülevves, bitecek.
İşte Nesrin daha bir gonce-i nev-hande iken
Geçti, makhûr-ı kazâ, hep bu dikenliklerden. .
Şimdi artık yaşamaktan bile nefret duyuyor;
Şimdi artık bütün âmâlini tahlil etsen
Bir yudum zehr olacak; bir acı vahşet duyuyor
En safa bulduğu, en sevdiği alemlerden…
Bir sabah, evde, bütün bir şeb-i takat-şikenin
Ta’b-ı nekbeti altında ezilmiş, gam-gîn,
Otururken, kapıdan örtülü dil-ber bir kız
Korkarak girdi:
-Hanım, ben hamarat bir çocuğum;
Nineciğim öldü, babam yok; bana bir vicdânsız
Para teklif ediyor… Ben size kurban olurum,
Beni reddetmeyiniz, saklayınız… Hizmetten
Hiç yorulmam… Beni tahlîs ediniz zilletten…
Öf hâin!…
Bu teheyyüc, bu temenni, bu sıcak
Yaşlar altında vakûrane yanan vech-i güzîn
Kadının rûhuna bir aks-i teselli saçarak
Gözlerinden iki yaş düştü… O akşam Nesrin,
Yeni bir âşıkı reddeyledi; bir leyi-i huzûr
Çekti mazisine bir sütre-i nisyân, pür-nûr.
Tevfik Fikret