Bercestelerim

·  14 Kitaptan 14 Mısra

·  A’dan Z’ye Şiir 7000 Şiirin Linkleri

·  Ağlamak Şiirleri Bercestem

·  Anne Şiirleri Bercestem

·  Aşka Dair Seçilmiş Mısralar ve Beyitler

·  Ayrılık Şiirleri Bercestem

·  Baba Şiirleri Bercestem

·  Bellek Şiirleri Bercestem

·  Cahit Zarifoğlu Şiirleri Bercestem

·  Cemal Süreya Şiirleri Bercestem

·  Çay Şiirleri Bercestem

·  Çocuk/luk Şiirleri Bercestem 1

·  Çocuk/luk Şiirleri Bercestem 2

·  Çocuk/luk Şiirleri Bercestem 3

·  Çocuk/luk Şiirleri Bercestem 4

·  Çocuk/luk Şiirleri Bercestem 5

·  Çocuk/luk Şiirleri Bercestem 6

·  Dargınlık/Küslük Şiirleri Bercestem

·  Dost Şiirleri Bercestem

·  Elif Şiirleri Bercestem

Ev Şiirleri Bercestem

Gam Şiirleri Bercestem

·  Gelincik Çiçeği Şiirleri Bercestem

·  Gitmek Şiirleri Bercestem

·  Gülüş Şiirleri Bercestem

·  Güneş Şiirleri Bercestem

·  Güvercin Gerdanlığı Blog Linkleri

·  Güvercin Şiirleri Bercestem

·  Hâfız-ı Şirâzi Şiirleri Bercestem

·  Hande Şiirleri Bercestem

·  Hatırlamak Şiirleri Bercestem

·  Hüzün Şiirleri Bercestem

İbrahim Tenekeci Şiirleri Bercestem

·  İhtiyarlık Şiirleri Bercestem

·  İmam-ı Şafi Şiirleri Bercestem

·  İntihar Şiirleri Bercestem

·  İskele Şiirleri Bercestem

İstanbul Şiirleri Bercestem

·  Kader Şiirleri Bercestem

·  Kalp Şiirleri Bercestem 1

·  Kalp Şiirleri Bercestem 2

·  Kalp Şiirleri Bercestem 3

·  Kalp Şiirleri Bercestem 4

·  Kalp Şiirleri Bercestem 5

·  Kar Şiirleri Bercestem

·  Kenan Çağan Şiirleri Bercestem

·  Kiraz Şiirleri Bercestem

·  Kuş Şiirleri Bercestem

·  Külbe-i Ahzân Şiirleri Bercestem

·  Mahmud Derviş Şiirleri Bercestem

·  Mezar/lık Şiirleri Bercestem

·  Müntehir Şairlerden Mısralar Bercestem

·  Oğul Şiirleri Bercestem

·  Ölüm Şiirleri Bercestem

·  Pencere Şiirleri Bercestem 1

·  Pencere Şiirleri Bercestem 2

·  Rakı Şiirleri Bercestem

·  Sandal Şiirleri Bercestem

·  Sigara Şiirleri Bercestem 1

·  Sigara Şiirleri Bercestem 2

·  Sonbahar Şiirleri Bercestem

·  Susmak/Suskunluk Şiirleri Bercestem

Şem‘ u Pervâne Mum ile Pervane Şiirleri Bercestem

·  Şiirlerden Bercestem 1

·  Şiirlerden Bercestem 2

·  Teselli Şiirleri Bercestem

·  Tren Şiirleri Bercestem

·  Usanmak Şiirleri Bercestem

·  Uyku Şiirleri Bercestem

·  Vapur Şiirleri Bercestem

·  Veda Şiirleri Bercestem

·  Yağmur Şiirleri Bercestem 1

·  Yağmur Şiirleri Bercestem 2

·  Yağmur Şiirleri Bercestem 3

·  Yalnızlık Şiirleri Bercestem

·  Yaprak Şiirleri Bercestem

·  Yol Yolcu ve Yolculuk Şiirleri Bercestem

·  Yorgunluk Şiirleri Bercestem

·  Zambak Şiirleri Bercestem

Erik Ağacı

Bir erik ağacı durur avluda
Öyle cılız, inanmak zor.
Çevresinde bir çit var da
Kimse ezmiyor neyse.
Bizim küçük boy atamaz.
Oysa gönülden ister bunu.
Ama nerde, sözü olmaz
Güneş gördüğü yok ki.
Erik ağacı olduğuna inanmak zor
Hiç erik vermez çünkü
Ama yine de erik ağacı işte
Yapraklarından belli.

Bertolt Brecht

O an muhtemelen son sözlerini duyduğunuzu, son anlamlı bakışları olduğunu içten içe biliyorsunuz.

Yoğun bakımın kaderidir, çok fazla ölüm görürsünüz, bir şekilde alışırsınız. Tolere edemeyen bazı arkadaşlarımız istifa bile eder başka branş için. Yüzlerce ölüm gördüm fakat Covid sürecinin aşı çıkmadan önceki zamanları kadar etkilendiğim bir süreç olmadı. Bazen her nöbette üç dört hastamız vefat eder hale geldi ve süreç çok hızlıydı. Acile nefes darlığıyla başvuruyu takiben bir iki gün içerisinde hayatını kaybeden çok hastam oldu. Hepimiz kendimizi çaresiz hissetmeye başladık. En kötüsü ne biliyor musunuz: acilde gördüğünüz bir hasta, durumu çok kötü akciğer kapasitesi ileri derece kaybolmuş, çokça ek hastalıkları var. Artık nefesi yetersiz halde, çok sık soluyor, çok yorulmuş, biraz daha bıraksanız solunumu ve kalbi durma tehlikesiyle karşı karşıya. Dinlenebilmesi için uyutup makineye bağlamak zorundasınız, entübasyon yani.

O kadar sık ölüm gördükten sonra hastanızın geleceğini öngörebiliyorsunuz. Muhtemelen hayatını kaybedecek. Hastayla konuşup durumu anlatıyorsunuz, biraz dinlenmesi gerektiğini yoksa kalbinin duracağını. Kendisi de çok yorulduğu için size yardım isteyen gözlerle bakıyor. Çok zor da olsa o hastaya gülümseyip, hadi bakalım, güzelce dinlen, iyileş de seni çıkaralım yoğun bakımdan teyzecim, amcacım diyorsunuz. İşleme başlayıp uyutuyorsunuz. O an muhtemelen son sözlerini duyduğunuzu, son anlamlı bakışları olduğunu içten içe biliyorsunuz. Bunu defaatle yaşamak nedir, yaşamayan anlayamaz. 

Hekimlik sadece uzun nöbetler tuttuğunuz, fiziksel olarak yıprandığınız bir meslek değildir. O son sözler, son bakışlar hayatınızdan çok şey alıp götürür. Çok arkadaşım bu süreçte anti depresan kullanmak zorunda kaldı. Sürekli bu ortamda olduğundan yakınlarına da bulaştırmaktan, aynı süreci kendi yakınlarıyla yaşamaktan korktuk hepimiz. Bazılarımız yaşamak zorunda kaldı. Şimdi bize giderlerse gitsinler diyenlerse, şiddet gösterenlere, aşısızlara verdiğimiz tepkileri belki daha iyi anlarsınız. Bu süreci yaşamış, yakınlarını kaybetmişlere başsağlığı dilerim. Uzunca yazıp vaktini aldıklarımdan özür dilerim. Hepimiz için zor bir süreçti. Bir de bizim açımızdan görün istedim. Umarım tekrar böyle süreçler yaşamak zorunda kalmayız. Sağlıcakla kalın.

Vocal Anesthesia

Yirmi Yıl Sonra

Zaman tekdüze arabasını buldu yeniden
Yeniden koştu ağır ve kızıl renkli öküzlerini kıştır gelen
Gök altın yapraklar arasında çukurlar açıyor
Elektroskopik Ekim ayı titredi ama kendinden geçiyor

Charles’lı günler işte Korkak krallarız biz
İneklerimizin gevşek adımlarına uymuştur düşlerimiz
Haberimiz yok gibidir tarlaların dibindeki ölümden
Habersizdir batan güneş tan’ın yapıp ettiklerinden

Terkedilmiş evlerin içinde dolaşırız
Şikayetsiz fikirsiz zincirsiz ak çarşafsız
Aydınlık gün hortlakları öğle hayaletleri
Aşktan dem vuran bir yaşamın görüntüleri

Tekrar kavuşuruz biz de alışkanlıklarımıza
Unutuşun vestiyerinde yirmi yıl sonra
Bin Latude hücrelerinde hep o eski havalarda
Ve sanırsın hiçbir şey etki etmez onlara

Mekanik cümlelerin çağı yeniden başlar
Ve insan gururunu günün birinde boşlar
Romans’dır dudaklarda kalan aptalca ezgi
O radyo sayesinde çok fazla dinlediği

Yirmi yıl Sadece bir çocukluk süresi
Ve bu ağabeyliğimizin sert cezası değil mi
Küçükleri tekrar görmek yirmi yılın ardından
O günkü masumları bizimle gitmiş olan

Yirmi yıl sonra Bu alay dolu bir başlık yaşamımızın
Tümünü kapsayan ve Baba Alexander Dumas’nın
Üç alaycı sözcüğünde yolunu şaşırır düş
Senin sevdiğinin gölgesine bürünmüş

Bir tek o vardır en güzel ve en tatlı
Bir tek odur suda duran bir kızıl Ekim tıpkı
Bir tek o hem korku ve hem umut aşkım
Ve yazmasını bekleyerek günleri saymaktayım

Sen o olgun yarısını aldın ancak yaşamdan
Ey kadınım bu bize cimrice verilmiş olan
Fakat mutlu geçen olgunluk dolu yıllar
İkisi diyorlardı bizden söz açanlar

Hiçbir kaybın olmadı bu kötü delikanlıdan
Uzaklarda bir işaret gibi yoklara karışan
Daha doğrusu okyanus kıyısına çizilmiş bir harf gibi
Onu tanımadın sen bu gölgeyi bu hiç’i

İnsan değişir elbet gökteki bulutlar gibi
Yüzümde gezdirirdin tatlı tatlı elini
Ve alnım büründüğü o kaygılı hâl üzre
Duraklayıp saçların aklaştığı bir yerde

Ey aşkım ey sevgilim var olan bir tek sensin
Bu hüzünlü saatinde batan güneşin
Orda yitirmekteyim şiirimin ipini
Yaşamımın ipini ve sevinci ve sesi
Çünkü sana tekrarlamak istiyordum Seni sevdiğimi
Ama bu söz acı veriyor bana sensiz söylendi mi

Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Paris Köylüsü

I

Çocuk akıllı uslu dursun diye
Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları
Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını
Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işle
Paris’in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını

Değişik alnı vardır makyajı çıkarılan aktörlerin
Bakışlarsa şaşkın erken kalkan kişilerde
Yine de benim Paris’imdir o eski resimlerde
Ama bunlar tüfekleridir Muhafız askerlerinin
Şimdiki gibi bir tek otomobil yoksa cadde üzerinde

Islıkla çalınan bir ezgi beğenilirdi altmışlarda
Atların nalları altındaki kaldırımlar ayna gibi
Gördüğüm yıkık bir apartman duygulandırır beni
Bu geçip giden adam Baudelaire mi yoksa
Yoksa yenilik kokan Rivoli Caddesi mi

Doğrusu hoşuma gider geniş eteklikler döneminin düşünü kurmak
Louvre Sarayı kapandığında Tuileries tarafından
İpekli giysiler gecesinde geçerek şarkılı bir şatodan
İç kararması için geceyarısı avizeler çok parlak
O iç kararması ki mavi bir rengi var matbaa mürekkebine çalan

Nedense bir sessizlik çöker dörtlü danslardan sonra
Paris düş görür ve kimbilir ne gibi düşlerdir bunlar
Akademi üyelerine sormayın ondan anlamazlar
Paris’in sırrı ne Mabille balosunda
Ne Yaşlılar Konseyi’nde ne de sarayda var

Paris düş görür ve hiçbir zaman daha korku verici
Daha kızgın değilse de sessiz ama düş görünce
Bu köprüler düşünü rüzgâr kemerlerinde
Bu beyaz gözlü düşü masal tanrılarındaki gibi
Bu devingen düşü yaşayanların gözlerinde

Paris düş görür ama neyin düşüdür gördüğü bu saatte
İçiçe geçmiş ışığında sürükler hangi gölgeyi
Hayaletli bir şatodan daha çoktur onun hayaletleri
Ve aslan nasıl düşlerse terbiyecisini öyle işte
Bu yeni Antee için düş bir dünya şimdi

Paris uyanır ve şafak halkı
İner sisli adımlarla kenar mahallelerden
Habersizmiş gibi kendilerini harekete geçirenden
Hava çoktan yıkamıştır büyük ve solgun alınlarını
Kötü taranmış düşler de onlar gibi solar birden

Sen nehri üzerinde günün ağarışını görmeyen biri
Habersizdir elbet böyle büyük bir acıdan
Kendi kendini yalanlayan gece suçüstü yakalandığı zaman
Savunur bozguna uğrar kızarmış gözlerle edepsizin teki
Ve Notre-Dame bir mıknatıs gibi çıkar sulardan

Ne farkeder şu an İkinci İmparatorluk olsa
Ve başka yer değil de Paris olsa ne çıkar
Sabah erken saatlerde hep aynı öksürük var
Ve giyotin iyi kötü hep nefes alır orda
Bu ilk metro olmaksızın bir şafak hepsi bu kadar

Her şafak en büyük cezadır bazıları için
Yaşamaya mahkûm aldatılmış düşle
Ve gerçek çizmektedir pergeliyle
Bu kederli tebeşir çizgisini doğusunda Hal’lerin
Geçmez onu karanlık öyküler bile

Paris uyanır ve ben bu mit’leri yeniden bulmak için
Karanlığımızda kanımızı yakıp tutuşturan
Koyarım kızgın yüzümü ellerimin arasına o an
Kuşların öykündüğü şarkı yeniden dünyaya gelsin
Ve özgürlük deyince yanıtı Paris olan

II

Bir köprü görürüm gözlerimi kapayınca ben
Sen nehri dönmektedir acı topaçlarıyla
Ey onun büklümlü kollarında boğulanlar insan nasıl uyur orda
Bu bir köprüdür taş localarında akıp giden
Yuvarlak dinlenme yerleri fistolar oluşturur onda

Siyah tunçtan bir kral durur bir at üstünde
Ve geçtiği adada çifte çiçekler
Yeşilliği bir bahçe gülleri ise evler
Sanırsın bir gemi dökme demiri üzerinde
Onu sarsan ise eşya yüklü arabalar

Pont-Neuf ün şahdamarı titrer bir orkestra gibi
Bir prelüd duyarım yirmi yaş şarabımdan
Burda bir rüzgâr eser çok eski zamanlardan
At heykelin saçlarında ölmeye geldiği belli
Kent bir yürek gibi açar iki kanadını o an

Ölmenin gerekli olduğunu bilen benim yaşımdaki çocuklar
Külrengi göğe sahip bir kentti düşünü kurdukları
Biz bir yüzyılın en son doğan ve en son askere alınanları
Başımız bulutlarda ve çamurda ayaklar
Emir saatini beklerdik Paris’ten ayrıldık mı

Şarkı Panama’yı tekrar göreceksin dediği zaman
İlerde bir kan karanfilinin açacağı kişiler de
Saint-Mihiel ya da Neufchâteau’nun önünde bir yerde
Eller alevi nasıl sararsa şarkıcıyı öyle saran
Bıçağın ucuydu titreyişini duyarlardı içlerinde

O gün bu gün hep buldum sevdiğimde
Kentimin bir yansımasını sokaklarında bir gölgeyi
Unutulmuş anıtı yokolmuş geçitleri
Paris seni kendimden çok anlattım yazıp çizdiklerimde
Ve Paris kendi güneşimden çok yeğledim seni

Meşaleler kenti aşkın sonuna kadar yaktığı
Ağlayışlar kenti ağlamış olmaktan gülen
Yıldızsız Cennet gümüş gözlü Cehennem
Cinayetin örs olduğu geleceğin demirci dükkânı
Anılar tuzağı orda şan ve şöhrettir duvarlarla çevrilen

Alanlarda halktan gelen fırtınalar kopmaktaydı
Meçhul kahramanlar düşüyordu kolları sanki çarmıhta
Ya da siyah tören alayları caddeler boyunca
Orda sanki bir öfkenin yemini yazmaktaydı
Ey Paris rüzgârlara ninniler söylüyordun çıplak kollarında

Ölüm bir aynadır kendi pervaneleri var ölümün
İki uçludur hayatım bak aynı ateş bastı
İkinci defadır beni bir canavar kustu
Balinadan çıkmış Yunus gibiyim
Ne çâre kaybettim göğümü kentimi ve dostlarımı

III

Düşlerimin resmini bulmak için yeniden eğer
Ovarsam geçmişin mavileştirdiği gözlerimi
Neully’deki okulda eskiden yaptığım gibi
Orda bir bahar çiçek açar ve sürüp gider
Ve benim kadar yaşlanmadı onun danseden hayaletleri

Paris budur işte bu taşımakta olduğum gölge tiyatrosu
Benim Paris’im benden alınamamıştır tam tamına
Çığlık dudaklardan nasıl alınamamışsa
Kapıma koymak için ne çok gerek duyuldu
Söküp çıkarın yüreğimi Paris’i göreceksiniz orda

Ben şiirlerimi işte bu Paris’le yarattım
Sözcüklerimde damlarının o garip rengi var
Orda dem çeker güvercinlerin göğsü orda ışıldar
Paris senin üzerine kendimden daha çok yazdım
Ve acı vermedi bana yaşlanmak sensizlik kadar

Nice zaman sonra daha da zor olacak besbelli
Paris’ten ve benim ayrılığımdan söz etmek
Bulutlar Saint-Germain-des-Pres’den kaçıp gidecek
Bir gün kirpiklerin arasında bir damla gözyaşı gibi
Solgun ve yaldızlı Alexandre Trois köprüsü gibi bir şey gelecek

O gün dilerseniz bana geri verin ağıdımı
Kalbimin icadettiği yerde o taştan âlete
İmkân var mı çarmıhı Golgotha’dan sökmeye
Ariane ölmeye durur labirentten çıktı mı
Bu ezgi Magenta Bulvarı’nda söylenir söylenirse

Bir çaresiz acıyı dile getiren şarkı
Geceyarısı daha da hüzünlü Place d’Italie’den
Point-du-Jour’a benzer melankoli cihetinden
Uyku meleğinden de çok düşle yüklü parmakları
Sanırsın kâğıt helvacı bir sevinci haber veren

Adi ve tatlı bir şarkı sesin yavaşladığı
Bir akşam aşkı gibi yarınından kuşku duyan
Bir şarkı kadınları elinden tutup kavrayan
Barbes metrosunun altında söylenen bir şarkı
Etoile’de aktarma yapan Jasmin’de caddeye çıkan

Rüzgâr boş arsalara fısıldayacak dizelerimi
Kimsenin oturmadığı tahta sıralara dokunacak
Passy rıhtımında ağladığı duyulacak
Ve köprüler tekrarlayarak yüzüklerin vaadini
Bu dizelerle nişanlanıp yola revan olacak

Çocuk akıllı uslu dursun diye
Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları
Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını
Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işte
Paris’in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını

Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası VII – Sürekli Randevu

Daha büyük bir rüzgâra karşı yazıyorum ve kızmasınlar
Sadece şişirilmiş yelken olanlar
Bu rüzgâr daha güçlü eser ve daha kırmızıdır kor

Tarih ve aşkım hep aynı adımlarla yol alıyor
Daha büyük bir rüzgâra karşı yazıyorum hem ne gerek bana
Okumayanlardan buğdayların kumrallığında

Geleceğin ekmeğini ve bana ne gülenlerden benim için her kapı
Senin geçitin olsun ve her-gök senin gözlerin
Giden bir tramvay hep bir şeyler götürür senden

Daha büyük bir rüzgâra karşı bulutlu bir havada
İstediğim gibi yazıyorum hem ne yapılabilir sağırlara
Kötü bir oyunda hile gibiyse şarkı söylemek onlar için

Hiçbir aşk yok bizim aşkımız gibi olsun
Bana yol göstermekte adımlarının izi
Güneş değil sensin ısıtan beni

Ellerinin renginden anlıyorum güneşi
Aşksız güneş rastlantısal bir ömür
Aşksız güneş bu yarın’sız bir dün’dür

Ayrılıklar varsa çekip giden hep sensin
Hep bizim aşkımız var ağlayan her bir gözde
Hep bizim aşkımızdır yolu şaşırılmış sokak

Bu bizim aşkımızdır yol kapanınca sensin
Sensin sızlayan yürek hareket edince tren
Sensin tek eldivene eş olacak eldiven

İnsanı solduran her bir düşünce sensin
Uzun uzun sallanan mendiller de sen
Sensin gemilerin güvertesinde giden

Susan hıçkırıklar sen agucuklar sen
Ve akşam eşikteki sessiz itiraflar sen
Ağızdan kaçan fısıltı Uykuda söylenen sözler

Yakalanmış bir gülücük uçuşan perde
Bir okul avlusunda uzaktan yankılanışı seslerin
Bir iki üç diye sayan çocuklar ebe sırası kimde

Geceleyin damlar üzerinde güvercinlerin sesi
Hapishanelerin iniltisi dalgıçların incisi
Şarkı söyleten ve susturan her şey sensin

Ve söylediğim şarkı da sen o büyük rüzgâr İLE

Louis Aragon
Elsa Sevdası

Elsa Sevdası VI – Boğulanlar

Kalbimin şekli kentin şekline benzer
Orda yönü belirsiz bir rüzgâr eser
Ey adaların okşadığı sularda boğulanlar
İniyordunuz bilinmeyen uzun bir düş boyunca
O vaadedilmiş dinginliğine doğru uzak Aliscan’ların
Kahramanlar uyur orda ölülerin kendi hanları vardır
Oraya bir akşam varılır varılır da ne zaman
Yolunuzu şaşırtır çeşit çeşit öyküleriniz
Yıldızlı göğe doğru gözleri körmüşcesine
Köprünün altından geçiyorsunuz başlar arkaya kaykılmış
Nehrin dokunduğu beyaz sarayları görmeden
Madem ki Arles kenti sizi bekliyor gidin geç bile kaldınız
İsimsiz taşlar altında başka bir yerde ağlarsınız
Burda ancak bir gitar ezgisidir bütün bir gece
Ordaysa aşkım sınırsız bir Avignon görünümünde

Louis Aragon
Elsa Sevdası

Elsa Sevdası V – Avignon

25 Eylül 1946

Rüzgâr kemeriyle oynar burada
Mutlu ya da mutsuz bir anının
Güzel Avignon serüvenler kenti
Orda her şey benzer susanlara
Taşıyarak olağanüstü sırlarını
Aşk orda kuşanır resmin aydınlığını
Açıklaması yok ikimiz varız işte
Jüliet ya da Laura hem daha da saf
Ölüp gider Elsa sen kapatırsan gözlerini

6 Kasım 1946

İnsan boş yere galip sayar kendini
Burası Elsa’nın kenti
Ve o kırık köprünün altından
Rhone nehri ile yüreğim geçer
Römorkörlerin iniltisi bir de
Geçer Rhone nehri ve yüreğim
Ve sarhoş olduğu sevda
Ve çıt diye kırılan uzun şarkısı
O’nun çok kıskandığı
Gemiciler durdurun yüreğimi
BURASI ELSA’NIN KENTİ

6 Kasım 1946

Onsekiz yıl kollarımla kuşattım seni
Surları nasıl kuşatmışsa Avignon’u
Onsekiz yıl kokulu bir tek gün gibi
Aşkımın seni dört bir yandan çevirdiği
Daha şimdiden kırmızı dalları var sonbaharın
Kış daha şimdiden altın renkli dalların altında
Ama sevgili çocuğum kış ne yapabilir
O Tanrı’sal fısıltı kalırsa içimizde
Duman yükselirse ateş söndüğü vakit
Ve dutların o siyah tadını korursa gece

Louis Aragon
Elsa Sevdası

Elsa Sevdası IV – Senin İçin

Hatırlarım bir zindanı
Hiçbir şeye benzemeyen
Bir mezarlık hatırlarım
Farkı yoktur memleketten
Biraz kan o meydanda
Geçenlerin ayağında
Hatırlarım ben bu garı
Orda üstleri aranan
Şaşkın düşmüş insanları
Askerleri kül renginde
Paris’in güzel çölünde
Hatırlarım binlerce şey
Bir ölüyü uyur gibi
Yolcular acele etti
Tren devrilmişti sanki
Akşam yakılan bu köyden
Kapkara bir tablo çıktı
Acınası o üç mezar
Hatırlarım hatırlarım
Tekrarlamak bir şey değil
Kulak verilen radyoyu
Yolda bir adımı dostu
Yalancı mıdır anılar
Her şey basit mi o kadar
Alev bilir ancak külün
Eskiden ne olduğunu
Elsa senin için işte
Söylemekteyim bunları
Bu yangın anılarını

Louis Aragon
Elsa Sevdası

Elsa Sevdası III – Ekim Ezgisi

Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi
Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi
Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi
Mayıs ayından çok daha tatlı
Bittiği anda yinelenen bir ezgi

Gökyüzünü yeterince mavi bulan
Deli bir ufkun sancısı var gözlerinde
Gök O’nun için değil ki zindan
Sevmek ölçüsüz sevmek gerek
İnsana yetmez akıl öyle her zaman

Kadife elleriyle güzel sonbahar
Bu bir şarkıdır hiç söylenmemiş
Bu şarkısıdır bizim aşkımızın
Bu şarkısı işte soylu güllerin
İçleri gün rengidir onların

Var mıdır böylesine derin bir hıçkırık
O tensel yoklukları dile getirmek için
Halkalar gibi suda yaratılan
Sözcükler eşdeğer mi hiç müziğine
O büyük arzunun yürekte saklı duran

Bir ezgi Elsa bir çılgınlık ezgisi
Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi
Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi
Mayıs ayından çok daha tatlı
Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi

Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur